16 Ocak 2008 Çarşamba

Egzama ve atopik dermatit

Egzema kelimesi bir çeşit dermatit (deri enflamasyonu) tablosunu tanımlamak için kullanılır. Egzemanın erken evresinde deride kızarıklık, su toplaması ve sulantı görülür. Daha sonra deri pullu kahverengimsi kalınlaşmış bir hal alır. Genellikle egzama kaşıntılıdır. Alerjik kontakt dermatit, seboreik dermatit ve numuler dermatit egzema grubu içinde yer alan hastalıklardır.ATOPiK DERMATiT veya ATOPiK EgzemaAtopi kelimesi deri, burun veya akciğerin aşırı enflamasyona eğilimini gösteren bir tanımlamadır. Atopinin ailesel özelliği vardır. Bu ailelerde saman nezlesi, astım gibi hastalıklar, deri hassasiyeti veya atopik dermatit geçirme hikayesi mevcuttur. Atopik dermatit olan bir çok hastanın ailesinde de benzer sorunlar vardır.Atopik dermatit dünyada yaygın bir hastalıktır. Hastalığa her yaşta rastlanılabilmesine rağmen, en sık bebeklikten gençliğe kadar olan yaş diliminde görülür. Deri döküntüsü oldukça kaşıntılı olup, yaygın veya sınırlı olarak görülebilir.Bu tablo sıklıkla çocukluk döneminde veya en azından 25 yaşından önce iyileşir. Hastaların % 50sinde hastalık, çocukluk dönemindeki kadar ağır olmasa da, ömür boyu sürer. Atopik dermatit aileler ve tedavi eden hekimler için rahatsız edici olabilir.Eğer hastalık bebeklik döneminde başlarsa infantil egzama adını alır. Kaşıntılı, sızıntılı ve kabuklanma olan döküntü özellikle yüzde ve saçlı deride görülebilirken, başka alanlarda da mevcut olabilir. Kaşıntı olması nedeniyle bebekler kafasını, yanaklarını elleri ile kaşır veya yastığa sürter. Bir çok bebekteki döküntü iki yaştan önce geriler. Uygun tedavilere problem çözülene kadar devam edilir.Bebeklik döneminden sonra, döküntü daha az kırmızı, daha az sızıntılı ve kabukludur. Döküntü daha kuru, kahverengimsi gri renkte ve kepekli veya deri kalınlaşması şeklindedir. Kaşıntı şiddetli bir şekilde devam etmektedir ve özellikle geceleri belirginleşir. Bazı hastalar kaşıntı nedeniyle derilerini kanatır ve buna bağlı kabuklar oluşabilir. Bu nedenle bu alanlarda enfeksiyon gelişebilir.Ergenlik döneminde döküntü tipik olarak el ve ayaklardadır. Ama bazen el bilekleri, diz ve dirseklerin arka yüzü, ayak bilekleri, yüz ve göğüsün üst bölümü etkilenebilir.ATOPiK DERMATiT NASIL TANINIR?Yukarda tanımlanan bulgularla birlikte ailede alerjik hastalıklar var ise, tanı kolaylıkla konulur. Uygun, düzenli ve erken yapılan tedavi bulguları rahatlatır ve hastalığın şiddetini ve süresini azaltır. Hastalık bazen tipik olmayan bir şekilde avuç içleri el ve parmak sırtlarında veya ayakların üzerinde görülebilir.

YAN ETKiLER NASIL BAŞA ÇIKILIR

Grip benzeri semptomlar
- Enieksiyondan bir saat önce ve 3-4 saat sonra bir ağrı kesici kullanın
- Bol sıvı alın
- Enjeksiyonları yatmadan önce yapınYorgunluk
- Mümkün olduğunca dinlenin
- Bol sıvı için
- Hafif egzersiz yapın
- Eğer mümkünse çalışma programınızı değiştirinGerginlik, sinirlilik, depresyon
- Gevşeme tekniklerini deneyin
- Eğer depresyon, sinirlilik, gerginlik ciddi boyuta gelirse profesyonel yardım almayı deneyin- iştahınız olmasa bile, düzenli yemek yiyin
- Besinleri sağlıklı olmanız için almanız gereken ilaçlar gibi düşününiştah azalması
- Suya ek olarak meyve suları için
- Ağzınızdaki metalik tattan kurtulmak için sık sık dişinizi fırçalayınBulantı / ishal
- Bulantıyı / ishali kesici ilaç alın
- Ağızda kötü koku veya tat oluşumuna neden olabilecek yiyeceklerden sakınınSaçlarda hafif dökülme
- Saçınızın daha gür görünmesini sağlayacak şekilde saç stilinizi değiştirin
- Eşarp, şapka, saç aksesuarları kullanın

iNTERFERON TEDAViSiNDE YAN ETKiLER

interferon tedavisi alan herkes çeşitli yan etkilere maruz kalır ve özellikle ilk 1 - 2 hafta son derece tatsız birtakım yan etkilere karşılaşabilirsiniz. Burada önemli olan yan etkiler nedeni ile tedaviyi asla kesmemenizdir. Bütün hastalar aynı yan etkilere maruz kalmaz. En sık görülen yan etki halsizlik, ateş, kas ağrısı, genel vücut ağrısı, döküntü veya bulantı ile ortaya çıkan Ôgrip benzeri' yan etkidir. Ayrıca ağızda tatsızlık hissi, saç dökülmesi veya cilt kuruluğu görülebilir. Tüm bunlarla başa çıkabilmeniz için eğer mümkünse tedavi başlangıcında yan etkilerin yoğun olabildiği ilk iki hafta izin alın. Yan etkilerin ilk 4 ile 6 saat içinde ortaya çıktığı düşünülürse enjeksiyonları yatmadan önce yaptırmanız bu zor süreyi uyuyarak kolayca geçirmenizi sağlayacaktır. Enjeksiyonları haftanın aynı günleri aynı saatlerde almaya dikkat edin. Grip benzeri yan etkilerle başa çıkmanın diğer bir yolu ise enjeksiyondan bir saat önce 3-4 saat sonra bir ağrı kesici kullanmaktır. Burada önemli olan kullanacağınız ağrı kesici için doktorunuza danışmanızdır. Bulantılarınızı azaltmak için gün içerisinde az ama sık sık yiyin. Düzenli ve yeterli yemek tedavi boyunca kendinizi iyi hissetmenizi sağlayacaktır.

Hepatit-C Tedavisi

HEPATiT CYine hepatit B'de olduğu gibi doktorunuz virüsün karaciğerinize verdiği hasarın derecesini önceden bilmek isteyecektir. interferon haftada üç gün ancak çoğu zaman daha uzun süreli verilmektedir. Tedavinizin sonuçlanması 2 yıl sürebilir. Tedavi esnasında doktorunuz yine ALT seviyelerinizi, HCV RNA düzeylerinizi ve karaciğerdeki düzelmeyi görmek için rutin testlerinizi isteyecektir. Yapılan çalışmalar hepatit C tedavisinde uzun süreli interferon kullanımının daha yararlı olduğunu göstermektedir. Bu yararların arasında daha uzun süre hastalıksız yaşamanın yanı sıra siroz ve karaciğer kanseri riskindeki azalma sayılabilir. Bu tedavinizi karaciğerinizde düzelme görülünceye dek sürdürmeniz gerektiğini göstermektedir.Doktorunuz tedavinizin 3. ayında yaptığı kontrollerde interferonun işe yaramadığına karar verirse ilacınızı kesebilir veya tedavi şeklini değiştirebilir.Tedavi sonunda doktorunuz kanınızdaki virüs düzeylerine yeniden bakar ancak kanınızda virüse hiç rastlanmasa bile %30-50 ihtimalle hastalığınız geri gelecektir. Bu durumda doktorunuz tekrar tedavi almanızı söyleyebilir veya tedavinizde eklemeler ve düzeltmeler yapabilir.HEPATiT C'DE DiĞER TEDAVi YÖNTEMLERi NELERDiR?Hepatit C de interferon'a alternatif oluşturacak bir ilaç bulunmamaktadır. Ülkemizde kısa süre önce piyasaya verilmiş olan "Ribavirin" etken maddesini taşıyan ilaç tek başına kullanımda etkili değildir, ancak interferonla birlikte kullanılmakta ve bu durumda tedaviye yanıt olasılığını artırmaktadır.

Kısırlık nedir

Çocuk sahibi olamamak sorunu çiftlerin %15inde görülen %50-%60 civarında erkekten %40 da kadından kaynaklanan bir hastalıktır. Erkekteki sorunun büyük bir bölümü sperm tahlillerinden anlaşılabilse de bazı durumlarda özel tahliller gerekebilir. 1990 yılından beri Herbalist BOZKURRTBEY'e başvuran günde onlarca sorunlu çift, %90lara varan bir başarıyla tedavi oldukları bitkisel reçeteleri kullanmış ve mutlu sona ulaşarak anne ve baba olmuşlardır.Hiç şans tanınmayanlar bile zaman zaman mutlu sona ulaşabilmektedir. Ancak kısırlığın sebeplerinin kesin olarak bilinmesi gerekir. Bunun için de bay ve bayanın doktor muayenesi ve tahlil sonuçları gerekmektedir. Erkekte mutlaka canlı spermin az da olsa bulunması gerekmektedir. Azosperm diye nitelendirilen canlı spermin tamamen yokluğunda bitkisel yönden yapılacak bir şey olmadığı gibi bu durum klasik tıpta da çare bulamamaktadır.

Kadından kaynaklanan kısırlıklar

1.YUMURTLAMA BOZUKLUKLARIKistik KısırlıkYumurtlama bozuklukları kadında en sık görülen kısırlık nedeni olup, yumurtlama bozukluğu dendiğinde, yumurtlamanın hiç olmaması veya düzensiz ve seyrek olması anlaşılır. Adetlerin seyrek veya hiç görülmemesi çoğu zaman bir yumurtlama bozukluğunu gösterir, ancak adetlerin tamamen düzenli olduğu durumlarda da yumurtlama bozukluklarına rastlanabilir. Yumurtlama bozuklukları başlıca üç grupta toplanabilir.Yumurtalıklardaki yumurta üretimini uyaran hormonların doğuştan eksikliğine bağlı olarak beyin sapından salgılanamaması,Beyin sapından süt hormonu prolaktinin normalden fazla salgılanması,Polikistik over sendromu.Kadın Üreme Sistemi2.TÜPLERiN HASARLI VEYA TIKALI OLMASITüplerin kısmen veya tamamen tıkalı olması sperm ile yumurtanın buluşmasını engelleyerek döllenme ve gebeliği olanaksız kılar. Tüplerdeki bu hasar, geçirilmiş enfeksiyon, endometriozis veya geçirilmiş bir ameliyat sonrası kalan karın içi yapışıklıkları gibi birçok nedene bağlı olabilir. Gelişmiş ülkelerde cinsel yollardan bulaşan enfeksiyonlar tüplerdeki hasarın en önemli nedeni. Ülkemizde çocukluk çağında alınan verem mikrobu da tüplerde geri dönülmez hasar oluşturabilir.Bebek sahibi olamamak, bir çok çiftte psikolojik sorunlara sebep olmaktadır.3.ENDOMETRiOZiSEndometriozis rahim içini döşeyen dokunun (Endometrium) rahim dışında gelişmesi olarak ifade edilir. Endometriozis tıpkı rahim içini döşeyen doku gibi hormonlara duyarlı olup adet sırasında kanar. Karnın içinde oluşan bu mikro kanamalar zamanla iltihap bezleri yangısal durum oluşturup ve yapışıklıklara sebep olur.Endometriozis yumurtalıklarda yerleştiği zaman kist oluşumuna neden olur. Bu kistlere endometrioma adı verilir. Endometriozisi olan kadınların yaklaşık %50’sinin çocuk sahibi olabilmeleri için tedavi olmaları gerekir. Yine kısırlık nedeni ile başvuran kadınların yaklaşık %25’ inde endometriozis saptanır.Kadın Üreme Sistemi4. RAHiM AĞZINA AiT PROBLEMLERRahim ağzındaki yapısal, enfeksiyona ait veya bu bölgedeki salgıyla (Mukus) ait bozukluklar kısırlık sebebi olabilir. Rahim ağzında salgılanan mukus spermlerin genital yoldan taşınmasını kolaylaştırır. Östrojen ve progesteron hormonları etkisi altında mukusun siklus sırasında miktarı ve niteliği değişir. Polip gibi iyi huylu tümörler veya bu bölgeye uygulanmış olan cerrahi girişimler kısırlık sebebi olabilir.5. ALERJiK NEDENLERAlerjik nedenler kısırlık nedeni olabilmekle birlikte teşhisleri ve tedavileri zordur. Alerjik durumların tedavi etkinliği belli olmadığı ve tedavi edilen veya edilemeyenlerdeki gebelik oranları çok farklı olduğundan rutin olarak ölçülmelerinin gerekliliği tartışılıyor.

siroz Tedavisi

sirozun nedenine ve evresine bağlıdır. Meydana gelen karaciğer hasarı geri döndürülemeyeceğinden, tedavide amaç hastalığın ilerlemesini durdurmak ve meydana gelebilecek diğer komplikasyonları önlemektir.Nedenden bağımsız olarak tüm siroz hastaları, alkolden uzak durmalı ve karacieğeri etkileyebilecek ilaçların kullanımı konusunda kontrollü olmalıdırlar (asetaminofen gibi). Allta yatan hastalığın da tedavisi yapılacağından tedavi protokolleri farklılık gösterebilir.Tedavinin odak noktası genelde komplikasyonlardır. Sıvı birikmesini önlemek için az tuzlu diyet veya diüretik ilaç kullanımı önerilebilir. Toksik maddelerin vücuttan hızlıca atılması için laksatif (dışkıyı arttırıcı ve kolaylaştırıcı) ilaçlar kullanılabilir. Kaşıntı ve enfeksiyonlara yönelik tedavi verilebilir. Yine portal hipertansiyon için tedavi düzenlenebilir.Kanayan varisler çeşitli şekillerde tedavi edilebilir. Bunlar arasında damarın bağlanası, balonla sıkıştırılması veya skleroterapi sayılabilir. Skleroterapide, damar içine kimyasal bir madde verilir ve damarın kuruması sağlanır. Transjugular intrahepatic portosystemic shunt (TIPS) yönteminde kan için yeni-yapay bir yol yapılır ve varislerdeki kan basıncı ortadan kaldırılır.Eğer karaciğer hasarı ileri derecede ise tek tedavi yöntemi karaciğer naklidir. Nakil yapılan hastaların %80-90 ı yaşamaktadır, ve bağışıklık sistemini ibaskılayan siklosporin gibi ilaçlar sayesinde yeni karaciğer bağışıklık sisteminin saldırılarından korunmakta ve yaşam süreleri uzamaktadır.Erken dönemde tanı konabilen hastalarda sonuç son derece başarılıdır. Bu hastaların çoğu uzun yıllar normal bir hayat sürmektedirler. Ancak alkol kullanımına son vermeyen alkolik sirozlularda ve ilerlemiş hastalarda sonuç iyi değildir. Bu hastalarda kanamalar veya beyin fonksiyonlarının kaybı sonucu ölüm meydana gelir. Sirozlu hastalarda enfeksiyon gelişme riski ve böbrek yetmezliği gelişme riski artmıştır.

Siroz nedir?

Siroz; normal karaciğer hücrelerinin yerine skar (nedbe) dokusunun oluştuğu duruma verilen isimdir, ve bu durum karaciğerin tüm fonksiyonlarında azalmaya neden olur. ilerlemiş hastalarda, hasar o kadar ciddidir ki, tek çözüm yolu karaciğer naklidir. Siroz ABD deki en sık ölüm nedenleri arasında sekizincidir ve her yıl 25 bin kişinin ölümüne neden olur. Ve yine binlerce kişinin karaciğerinin normal fonksiyonları yapma kabiliyetinde yavaş yavaş azalmaya neden olur.Sirozun çok sayıda nedeni vardır. ABD ve Avrupada, en sık nedenler; aşırı alkol tüketimi ve kronik Hepatit-C virüs enfeksiyonudur.Alkolik siroz, 10 veya daha fazla yıl süresince aşırı alkol tüketimi soucunda meydana gelir. Ancak sosyal içicilerde de (toplumsal olaylarda (toplantı, eğlence gibi) alkol tüketen kişiler) siroz meydana gelme olasılığı vardır. Alkolün karaciğer hücreleirne toksik etkisi vardır. Neden bazı insanların alkolün zararlı etkilerine daha dayanıklı olduğu bilinmemektedir, ancak kadınlar erkeklerden daha az alkol tüketseler de alkolik siroza yakalanmaya daha yatkındırlar.Kronik hepatit-C enfeksiyonu, karaciğer hücrelerinde inflamasyona neden olmakta ve sonuçta siroz gelişebilmektedir. Kronik hepatit-C hastası olan her 5 kişiden birinde 20 yıldan sonra siroz gelişmektedir. Kronik Hepatit-B, benzer şekilde karaciğer hasarı yapmaktadır ve dünyada sirozun en sık nedenidir. Hepatit-D sadece Hepatit-B hastalarında rastlanmaktadır.Sirozun daha nadir nedenleri arasında karaciğer hücrelerini veya safra kanallarını tutan otoimmün hastalıklar, ilaçlara bağlı şiddetli yan etki gelişimi, çevresel zehirlere uzun süre maruz kalma, genelde tropikal bölgelerde bulunan bakteri ve parazitler, karaciğer konjesyonu (sıvı birikimi denilebilir) ile birlikte olan kalp yetmezliği atakları. Diğer bir neden de alkole bağlı olmayan steatohepatittir; bu durumda karaciğerde yağlanma ve bunu takiben nedbe dokusu oluşumu meydana gelir.Nadir görülen bazı kalıtsal hastalıklar da siroza neden olabilir. Bu hastalıklar; hemakromatozis (karaciğer ve diğer organlarda aşırı demir birikimi), Wilson hastalığı (anormal miktarda bakır depolanması), alfa-1 antitiripsin eksikliği (karaciğerdeki özel bir enzim eksikliği).BELiRTiLERErken dönemlerde genelde herhangi bir şikayete rastlanmaz. Ancak karaciğer hücreleri öldükçe, organ sıvı tutulumunu düzenleyen ve kan pıhtılaşmasını sağlayan proteinleri daha az üretmeye başlar ve bilirübin maddesini işleme kabiliyeti kaybolur. Bunların sonucunda meydana gelen belirti ve bulgular şunlardır:- halsizlik- iştah kaybı- bulantı ve kusma- güçsüzlük- kilo kaybı- bacakarda ve karında sıvı birikimi- artmış kanama ve çürükler- sarılık, deride ve gözlerde sararma- kaşıntıHasar arttıkça, karaciğer kanı temizleyememeye başlar ve birçok ilacı daha az işleyebilir hale gelir, böylece ilaçarın etkinliğinde artış meydana gelir. Artan toksik (zehirli) maddeler özellikle beyinde birikir. Bunlara bağlı gelişen belirtiler:- ilaçlara hassasiyetin artması- kişilik ve davranış değişiklikleri, bunalr zihin bulanıklığı, boş bakışlar, unutkanlık, konsantre olamama veya uyku düzensizlikleri,- şuur kaybı- komaNedbe dokusu oluşumu, aynı zamanda kan akımını etkiler ve karaciğer toplar damarındaki basınç artar; bu duruma portal hipertansiyon adı verilir. Mide ve yemek borusundaki kan damarları genişler ve vücut bu bölgelerde yeni damarlar oluşturarak karaciğere uğramadan kanı geçirmeye çalışır. Bu damarlara varis adı verilir ve duvarları daha incedir. Bunlardan herhangi birisi hasara uğrarsa meydana gelen kanama saatler içerisinde ölümle sonuçlanabilir. Eğer kan kusmaya başladı iseniz, hemen acil servise müracaat edin.TANIDoktorunuz normal bir anamnez ve fizik muayene yapacaktır. Doktorunuz karaciğerin işlevlerini değerlendirmek amacı ile çeşitli kan testleri isteyebilir. Karaciğerin bilgisayarlı tomografisi, ultrason veya radyoizotop ile karaciğer görüntülenebilir. Siroz tanısını kesinleştirmek için biyopsi yapılabilir.Siroz sürekli ilerleyen bir hastalıktır, geri döndürülemez veya tedavi edilemez. Ancak meydana gelen hasar ve belirtiler tedavi ile durdurulabilir veya yavaşlatılabilir.Sirozdan korunmak için yapılacak en iyi şey aşırı alkol tüketiminden uzak durmaktır. Eğer karaciğerle ilgili herhangi bir probleminiz varsa alkolden tamamen uzak durmanız gerekir. Ayrıca Hepatit B ve C den korunmak, uyuşturucu kullanmamak, güvensiz seksten ve çok eşlilikten kaçınmak korunmada alınacak önlemler arasında sayılabilir. Dövme vs yaptıracaksanız kullanılan aletlerin steril olduğundan emin olun. Sağlık personeli iseniz hastaların kan örneklerine maruz kalabileceğinizi unutmayın ve bu konuda dikkatli olun. Hepatit-B aşısı olun, 3 doz yapılan aşı %90 koruma sağlar.

Sedef Hastalığı Tanı ve Tedavisi

PSORiASiS TANISI NASIL KONUR?Dermatoloji uzmanları deri tırnak ve kafa derisini muayene ederek tanıyı koyarlar. Tanı da eğer bir şüphe var ise biyopsi alınır.PSORiASiS NASIL TEDAVi EDiLiR?Tedavideki amaç inflamasyonu azaltmak ve ölü hücrelerin atılımını yavaşlatmaktır. Nemlendirici kremler pullanmayı azaltır, ölü hücrelerin atılımını kontrol altına alır ve kaşıntıyı azaltır.Tedavi seçeneği hastanın genel sağlık durumu, yaşı, yaşam sitili ve hastalığın şiddetine göre belirlenir. Doktorunuz kortizon, sentetik D vitamini veya antralin içeren kremleri tedaviniz için verebilir. Bu tedaviler doğal güneş ışığı veya ultraviyole ışığı ile birlikte uygulanabilir. Çok şiddetli psoriasisli hastalar ışık tedavisi ile birlikte veya yalnız başına alınan hap tedavileri kullanabilir. Güneş ışınları psoriasise iyi gelir, fakat dikkatli olunmalıdır. Ultraviyole(mor ötesi) ışık tedavisi bu cihazın bulunduğu bir merkezde yapılabilir.TEDAVi TiPLERiTedavi ÖncesiTedavi SonrasıSteroidler (Kortizon) - Kortizonlu krem, merhem, losyonlar sedefi geçici olarak iyileştirir ve hastalığı kontrol altına alır. Güçlü kortizonlu kremlerin deride incelme, kılcal damarlarda genişleme ve deri renginde değişiklik yapma gibi yan etkileri vardır.Saçlı derinin tedavisi - Bu bölgenin tedavisi hastalığın şiddeti, saçların uzunluğu ve hastanın yaşam stili gibi faktörlere göre değişir. Bir çok çeşit bitkisel ozlu ozel şampuan, yağ, solüsyon tarzında ürün kullanılabilir. Bu tip ürünler kömür katranı veya kortizon içerirler. Hastalar saç diplerini tahriş etmeden nazikçe şampuanlamalıdır.Tedavi ÖncesiTedavi SonrasıAntralin - Bu tedavi psoriasisli alanların kalınlığını azaltır. Ciltte hafif tahrişe, elbise ve deride hafif boyanmaya neden olur.Vitamin D - Bitkisel olarak üretilmiş D vitamini olan kalsipotriol tedavide kullanılabilir. Bu tedavi sınırlı alanda psoriasisi olan hastalarda etkilidir ve diğer tedavilerle birlikte de uygulanabilir.Yan etkilerden kaçınmak için sınırlı miktarda uygulanır. Eczanelerde satılan sıradan D vitamini ilaçlarının sedef üzerine bir etkisi yoktur.Işık tedavisi - Ilıman bölgelerde yaşayan psoriasis hastaları direk doğal güneş ışığından dikkatli bir şekilde yararlanabilirler. Fakat yapay veya doğal ultraviyole ışınları ile yapılan tedaviler Dermatoloji uzmanının kontrolü altında olmalıdır.Fakat kalici cozum degildir.PUVA - Eğer psoriasis diğer tedavilere cevap vermiyorsa ve vücudun her yerinde sedef mevcutsa PUVA tedavisi kismen cozum olabilir.% 85-90 oranında faydalı olur. Bu tedavinin adı psoralen ve UVA kelimelerinin kısaltılması ile oluşur. Hastalar psorelen denen bir ilacı aldıktan sonra uygun miktarda ultraviyole A (UVA) ışığına maruz bırakılırlar. Hastalığın iyileşmesi için ortalama 25 seanslık 2-3 ay süren bir tedavi gerekir.Yılda 30-40 tedavi seansı hastalığı kontrol altında tutar. Psoralen göz lensinde biriktiğinden hastalar psorelen aldıktan sonraki 24 saat güneş gözlükleri takılmalıdır. Uzun süreli PUVA tedavilerinin kirışıkları ve deri kanseri riskini arttırdığı bilinmelidir. Bu nedenle PUVA tedavisi riskli ve gecici bir cozumdur.Yukarıda bahsedilen tedaviler psoriasisde büyük oranda iyileşme sağlamalarına rağmen, kalıcı bir tedavi sağlamazlar.

Vitiligo bitkisel tedavisi

Aşağıda belirttiğimiz açıklamalara, vitiligo hastalarını aydınlatmak ve Herbalist BOZKURTBEY'in eşsiz çalışmalarından haberdar etmek amacıyla yer verilmiştir.Amacımız, çeşitli tedavilerden netice alamamış, maddi ve manevi olarak yorgun olan hastalara bir şeyler satmak, pazarlamak veya maddi olarak istismar etmek değildir.ViTiLiGO NEDiR? Vücudun farklı bölgelerinde, beyaz lekeler halinde ortaya çıkan, psikoloji kökenli ve çaresiz diye bilinen bir hastalıktır. Halk arasında (ala-alaca) olarak da bilinir.Herbalist BOZKURTBEY bu çaresiz hastalığı, özel bitkisel formülleri ile azami 8 ayda %80lere varan bir başarıyla bitiriyor.Bu icat niteliğindeki formülleri kullanınız, kullandırınız. Siz de mutlu insanlar arasına katılınız.HERBALiST BOZKURTBEY'E GORE ViTiLiGO VE TEDAViSiVitiligo denen rahatsızlık, aynı sedef hastalığı gibi, psikoloji kökenli bir rahatsızlık olup sebepleri de aşağı yukarı aynıdır.Bir rahatsızlığı tedavi etmek için, önce nedenini bulmak lazım olduğunu düşünerek yapmış olduğum, uzun yıllarımı alan çalışmalarımın sonucu bu rahatsızlığın her ne kadar dermatolojik bir rahatsızlık gibi görünmesine rağmen, bir immünolojik hastalık olduğunu anladım ve tedavisini bu yönde geliştirdim. Ve bugüne kadar yüzlerce vitiligolu hastanın altı ila sekiz ay arasında, tamamen iyileşmelerini sağladım. Bu hastalığın görüldüğü kişilerin duygusal yapılı, hassas, temiz karakterli, içe dönük kişiliklere sahip olduklarını, korku, ölüm, iflas, ayrılık gibi dramatik olaylar sonucunda, daha fazla etkilenmeleri dolayısıyla beyinden vücuda yayılan elektrik sisteminde meydana gelen spazm sonucu deriye olması gereken rengi veren, melanosit hücrelerine gerekli uyarının yapılmaması dolayısı ile ortaya çıkan bu rahatsızlık, immün sistemin özel bitki özleri formülleri ile uyarılmasıyla melanosit hücrelerinin görevlerini tekrar yerine getirmeye başlaması üzerine ilk iki aydan itibaren beyazlıklar içerisinde normal deri noktalanmaları başlar. Bu spazmın çözüldüğünün habercisidir. Bu haber de bize hastalığın tamamen ortadan kalkacağını müjdeler.Rahatsızlığın boyutları, yaşanan olaylar ve etkileri ile ne kadar orantılı ise tedavisinde de kişinin konuya inanması, alışkanlıkları, perhizi ve stresten uzak kalması aynı ölçüde etkilidir. Bir psikologdan yardım alınması ise olumlu sonucun daha kısa sürede gerçekleşmesini sağlar. 15 yıldan bu yana geliştirdiğim bu formüllerle şu anda varmış olduğum noktada, 18 yaş altında %90, sonraki yaşlarda ise %60lara varan başarı oranıTIP TARiHiNDE iNANILMASI GÜÇ BiR VAKADIR.Tedavi süresi boyunca, ikişer aylık üç terkip olarak kullanılan, bitki özleri kokteylleri ve bitkisel drogların hiç bir yan etkileri olmamasının yanısıra, hepsi sağlık bakanlığından onayı olan bitkisel ürünlerdir.Önemli olan bu bitki özlerinin formüle edilmesidir. iyileşme baş kısmından başlayarak aşağıya doğru ilerler. Bu konuyla ilgili iyileşmiş hasta resimlerini ve konu ile ilgili mailleri aşağıda görebilirsiniz.UMUDUNUZU YiTiRMEYiN. BU KABUSLA YAŞAMAK ZORUNDA DEĞiLSiNiZ. HER NE KADAR DOKTORLAR ÇARESiZDiR DESELER DE, POZiTiF BiLiMDE ÇARELER TÜKENMEZ. TEDAViSi ÇOK KOLAY OLMASA DA iMKANSIZ DEĞiLDiR.ithal bir takım bitki özlerine ihtiyaç duyulan bu tedavinin iki aylık dönemi size 300 USD gibi, bu rahatsızlıkla mukayese bile edilemeyecek kadar küçük bir bedele mal olacaktır.HENÜZ TIP DÜNYASINDA BU RAHATSIZLIĞIN KESiN BiR TEDAViSi YOKTUR.BU ŞANSINIZI DEĞERLENDiRiNiZ

Belli başlı kanser tipleri

Hastalardaki belli başlı ağrı tipleriYemek borusunun tıkanması: Göğsün orta bölgesi ve mide bölgesinde şiddetli ağrı ortaya çıkar.Mide kanseri ağrısı: Midenin tümör tarafından tıkanması sonucu göbek üzerinde çok şiddetli, burulma tarzında ağrılar ortaya çıkar.Karaciğer kanseri ağrısı: Karaciğer zarının tümörle gerilmesi sonucu ortaya çıkar. Ağrı, sağ kaburga kavsinin altında olup sağ omuza yayılabilir.Pankreas kanseri ağrısı: Göbek üstü bölgede olup kuşak tarzında bele yayılır. Çok şiddetlidir.Bağırsak (kolon, rektum) kanseri ağrısı: Ağrı tüm karında, makatta algılanır. Bıçak saplanması, burulma şeklinde olup rektum (son bağırsak) kanserinde sürekli ıkınmayla birliktedir. Bele yayılır.Işın tedavisine bağlı bağırsak iltihabı: Bağırsak kanserinin ışın tedavisi sonrasında yüzde 2-10 sıklığında gözlenir. Işın tedavisinden 3 ay-30 yıl sonra ortaya çıkabilir. ishal, kanlı dışkı, karında kramp tarzında ağrılar ve sürekli ıkınma hissi vardır.Işın tedavisine bağlı omurilik hasarı: Geçici veya kalıcı olabilir. Geçici tip akciğer kanserinin ışın tedavisi sonrası görülen ağrı 2-36 hafta arasında geriler. Boyun hareketleriyle ortaya çıkar. Kalıcı tipte ise ağrı şiddetlenerek süreklilik kazanır. Hasarlı bölgenin altındaki bölgede karıncalanma, keçeleşme vardır.Kemoterapiye bağlı ortaya çıkan ağrılar: Kemoterapiye bağlı ivegen ve süreğen ağrı ortaya çıkabilir.Steroid psödoromatizması: Kemoterapide uygulanan yüksek dozda kortizonun ani kesilmesiyle gözlenir. Yaygın kas ve eklem ağrıları ortaya çıkar.Kemiklerde hassasiyet: Uzun süreli kortizon kullanımı sonucu kol ve bacak kemiklerinin uçlarında hassasiyet gelişebilir. Omuz ve kalçada hareketle şiddetlenen künt, sızlayıcı ağrı vardır.Mukozit: Uzun süreli kemoterapi sonucu ağız ve mide boşluğunda yaralar oluşur. Yemek yeme ve konuşma ile ağrı çok şiddetlenir.60 yaş üstü rahatsızlığı:Vitrin hastalığı yaşlıyı vuruyorYaşlılarda belle ilgili bir ağrı grubu vardır. Ağrı, omuriliğin geçtiği kanalın ve omurilikten çıkan sinirlerin geçtiği deliklerin daralmasıyla ortaya çıkar. Bu da bele ve her 2 bacağa birden vurur. Çoğu zaman bel fıtığı zannedilen bu rahatsızlığa ‘vitrin hastalığı’ denir.Merdivenden inerkenBelli bir mesafe yürüdükten sonra bacaklar kişiyi durdurur. Bazı hastalar, ağrılarını belli etmemek için elleri bellerinde durup vitrine bakarmış gibi yaparlar ki, hastalağın adı da buradan gelir. Merdiven çıkarken değil inerken güçlük çekerler. Sorunu, mümkün olduğunca cerrahi gerektirmeyen yöntemlerle halletmek gerekir. Hasta, yürüyemez hale gelirse mecburen ameliyat gerekir.Ağrılara yol açan 3 temel nedenTümöre bağlı nedenler (%77)Kanser tedavisi sırasında uygulanan cerrahi, kemoterapi, radyoterapi gibi yöntemler (%19)Kanser dışı nedenler (%4)Tümörün neden olduğu ağrılar ve ortaya çıkış şekilleri ise şöyle sıralanabilir:Kemik dokusunun işgaliyle,Sinir dokusu ve köklerine basınçla,Sinir dokusunun işgaliyle,Kan damarlarının işgali ve damar tıkanıklıklarıyla,içi boş organların (örneğin bağırsaklar) veya çeşitli kanalların (safra kanalları gibi) tıkanmasıyla,Kas, kemik kılıfları ya da benzer ağrıya duyarlı dokuların işgaliyle oluşanlar. Özellikle kanserin ileri dönemlerinde ağrı şiddeti artar.

Mesana kanseri

iDRAR YOLU VE MESANE KANSERi* Uyarıcı işaretler:idrarda kan; sırt ağrısı; kilo ve iştah kaybı, sürekli ateş; anemi (kansızlık).* Kanser Riski faktörleri:Elli yaşın üzerinde olan erkeklerde-, çok fazla sigara içenlerde, geçmişte kronik idrar yolu enfeksiyonlarından rahatsız olanlarda daha fazla görülür.* Check-up Kuralları:Komple fiziki muayeneniz sırasında yapılan rutin idrar tahlilleri idrarınızda kan olup olmadığını (hemıtüri) gösterecektir. Eğer hematüri bulunursa, doktorunuz anormal bir doku da bulursa, biyopsi de dahil olmak üzere sistoskopik bir muayene yapabilir. Doktorunuz bir böbrek filmi de isteyebilir.

Böbrek taşı oluşumu

Uzun dönem hareketsiz kalmaidrar yolu enfeksiyonlarıBöbrekte yapısal bozukluklarBöbrek rahatsızlığı bulunanlarBeslenme alışkanlıklarıSıcak iklim kuşağında yaşamakYetersiz sıvı alımı.Bazı ilaçlar (anti-viral ilaçlar)Genetik faktörler.Metabolik hastalıklar (Gut gibi)Geçirilmiş barsak hastalıklarıYüksek dozda D vitamini alımı ve kalsiyum alımıAşırı kilolu olmaTAŞLI HASTALARDA BULGULAR:idrar yolu taşları hiç bir bulgu vermeyebilir. Bazense ciddi bulgular verebilir. En sık rastlanan yakınma ve ağrıdır. Karakteristik ağrı kolik diye adlandırılan ve böğür bölgesinden başlayıp öne doğru ilerleyen kasık ve testislere de ilerleyebilen (Erkeklerde) ağrılardır. Ağrılar taşın hareket etmesine veya üriner sistemin tıkanmasına bağlı olarak gelişir. Bazen gözle görülebilecek düzeyde idrarda kan görülebilirken baze de sadece mikroskobik incelemeyle ortaya çıkar. Zaman zaman bulantı ve kusma olabilir. Kötü bulanık idrar ve ateş de bu hastalığın eblirtileri arasındadır.Ameliyatla alınmış taşlı böbrekÜRiNER SiSTEM TAŞLARI NASIL TESPiT EDiLiR?Hasta şikayetleri belli ölçülerde tanı için yardımcı olabilmektedir. Ayrıca taşın görüntülenmesi gerekir.DÜSG grafisi: Yatarak çekilen karın ve pelvik bölge grafisiUltrasoni.V.P (ilaçlı böbrek filmi)Spiral üriner sistem komputer tomografilerinden faydalanır. Bazen kan analizlerine de ihtiyaç duyulur.EN SIK GÖRÜLEN TAŞLAR HANGiLERiDiR ?Böbrek taşları çeşitli kimyasal kombinasyonda olabilirler. En sık görülen kalsiyum taşlarıdır. Kalsiyum taşları sıklıkla okzalat veya fosfat ile kombinasyon halinde bulunurlar. Daha az sıklıkla enfeksiyon taşları (magnezyum amonyum fosfat taşları) ve daha da az oranlarda ürik asit ve sistin taşları görülür.TAŞLARLA iLGiLi ENDiŞEMiZiN NEDENi NEDiR?Taşlar sıklıkla ağrılara neden olurlar.Üriner sistemde enfeksiyon kaynağı olabilirler.Eğer idrar yolunun herhangi bir bölgesinde tıkayıcı bir durum oluşturmuşsa zamanla böbrekte fonksiyon kaybına neden olurlar

Küçük hücreli akciğer kanseri tedavisi

Küçük hücreli akciğer kanseri nasıl tedavi edilir?Tüm akciğer kanserli hastalarda tedavi seçenekleri vardır. Üç tür tedavi kullanılmaktadır.* Cerrahi (kanseri alıp çıkartmak)* Radyasyon (ışın) tedavisi (yüksek-doz x-ışınları veya diğer yüksek-enerjili ışınlar kullanarak kanser hücrelerinin öldürülmesi)* Kemoterapi (kanser hücrelerini öldürmek üzere ilaçlar kullanılması)Ayrıca, küçük hücreli akciğer kanserinin tedavisinde etkili yeni tedaviler olup olmadığını araştıran klinik araştırmalar vardır.Cerrahi, kanser sadece bir akciğer ve en fazla yakınındaki lenf bezlerine yayılmış durumda ise kullanılabilir. Küçük hücreli akciğer kanseri genellikle sadece bir akciğerde bulunmadığından cerrahi nadiren kullanılabilmektedir. Ancak cerrahi bazen hastada kesin olarak hangi kanserin bulunduğunu anlamak için de kullanılabilmektedir. Eğer cerrahi yapılırsa doktor şu operasyonlardan birini yapacaktır:* Sadece küçük bir akciğer kısmını çıkaran kama tarzı kesiler (wedge rezeksiyon).* Lobektomi ameliyatında akciğerin bir lobunun tamamı çıkarılır.* Pnömonektomi denilen ameliyatlarda bir akciğerin tamamı çıkarılır.Cerrahi sırasında doktor kanser olduğunu gördüğü lenf bezelerini de çıkarabilir.Radyasyon tedavisinde kanser hücrelerini öldürmek ve tümörü küçültmek için x-ışınları veya diğer yüksek-enerjili ışınlar kullanılır. Küçük hücreli akciğer kanserinde genellikle vücut dışındaki bir cihaz aracılığıyla yapılır (dıştan ışın tedavisi). Bu tedavi hem akciğerlerdeki hem de vücudun diğer yerlerine yayılan kanser hücrelerini öldürmek için kullanılır. Işın tedavisi beyinde kanser gelişmesini önlemek için de kullanılabilir. Buna koruyucu beyin ışınlaması denir. Bu koruyucu beyin ışınlaması beyin fonksiyonlarını etkileyebileceğinden doktor hastaya böyle bir tedaviye karar vermesi için yardım edebilir. Işın tedavisi tek başına, cerrahi ile ve/veya kemoterapi ile birlikte kullanılabilmektedir.Kemoterapi küçük hücreli akciğer kanserinin tüm evrelerinde ençok kullanılan tedavi yöntemidir. Kemoterapi haplar şeklinde veya iğne aracılığıyla damar veya kaslara verilerek de uygulanabilir. Kemoterapi bir sistemik tedavi olarak da bilinir, çünkü verilen ilaç kan dolaşımına girerek tüm vücudu dolaşır ve akciğerler dışındaki örneğin beyindeki kanser hücrelerini de öldürebilir.Evreye göre tedaviKüçük hücreli akciğer kanserinde tedavi hastalığın evresine, hastanın yaşına ve genel sağlık durumuna bağlıdır.Eski araştırmalardan etkili olduğu gösterilmiş standard kemoterapiler kullanılabilir veya bir klinik araştırma protokolünde bulunmak gündeme gelebilir. Çoğu hasta standard kemoterapiler ile iyileştirilemez ve bazılarında beklenenden daha fazla yan etki ortaya çıkar. Bu nedenlerle daha iyi kanser tedavileri bulmak için klinik araştırmalar yapılmaktadır ve bunlar en son klinik bilgilere dayanmaktadır. Şu anda kliniğimizde küçük hücreli akciğer kanserinde deneysel bir tedavi uygulanmamaktadır.

Küçük hücreli akciğer kanserinin evreleri

Küçük hücreli akciğer kanseri saptanır saptanmaz, kanser hücrelerinin akciğerlerden diğer vücut bölgelerine yayılıp yayılmadığını anlamak için ileri tetkikler yapılacaktır (evreleme işlemi). Doktorun tedaviyi planlaması için hastalığın evresini bilmesi gereklidir. Küçük hücreli akciğer kanserinde aşağıdaki evreler vardır:Sınırlı hastalıkKanser sadece bir akciğerde ve/veya yakınındaki lenf bezlerindedir (lenf bezleri küçük, fasulye benzeri oluşumlardır ve tüm vücutta bulunmaktadır. Vücutta mikroplarla savaşan hücreleri yapar ve depolarlar).Yaygın hastalıkKanser başladığı akciğerden göğüs boşluğundaki veya vücudun diğer bölgelerindeki başka dokulara yayılmıştır.Nüks evresiNüks hastalık demek tedavi edildikten sonra kanserin yeniden ortaya çıkması (nüks etmesi) demektir. Akciğerlerde veya vücudun başka bir yerinde ortaya çıkabilir.

Küçük hücreli akciğer kanseri belirtileri

Bu hastalıkta şu yakınmalar doktora biran önce gitmek açısından uyarıcıdır: geçmeyen öksürük veya göğüs ağrısı, solunum sırasında hırıltı, hışıltı sesleri duyma, nefes darlığı, öksürükle kan veya kanlı balgam çıkarmak, ses kısıklığı veya boyunda ve yüzde şişlikler ortaya çıkması. Bundan başka kanser dokusunun göğüs boşluğunda aşırı büyümesi sonucunda önemli organlara bası yapabilir ve yutma güçlüğü, kalp yetmezliği gibi bulgular verebilir. Yine kanser hücreleri vücudun hemen her organına ve dokusuna yayılabilir; beyin, karaciğer, kemik, böbrek üstü bezleri başta olmak üzere bulunduğu yere göre bulgular verebilir. Hatta göze bile yayılabilerek görme kayıplarına yol açabilir. Bundan başka kanser hücreleri yayılmadığı halde salgıladıkları bazı maddelere bağlı olarak vücutta birçok metabolik ve hormonal sorunlar yapabilir. Bu hastalıktan kuşkulandığında doktorunuz bronkoskop denen bir aletle bronşlarınızın içine bakmak isteyecektir. Bu teste bronkoskopi denir ve genellikle hastane şartlarında yapılır. Bu test öncesi hastaya lokal uyuşturucu ilaçlar verilir, böylece geçici bir süre boğazda, nefes borusunda hissetmeme durumu ortaya çıkar. Bir miktar basınç hissi olabilirse de ağrı hissedilmez. Daha sonra doktorunuz bronş duvarlarından hücreler veya küçük parçalar alabilecek ve mikroskop altında kanser hücreleri olup olmadığının araştırılmasını sağlayacaktır. Bu işleme biyopsi denmektedir.Bronkoskop ile ulaşılması zor olan akciğer bölgelerinden doku almak için dışarıdan bir iğne de kullanabilir. Bu işlemde, deride küçük bir kesi yapılabilir ve kaburgalar arasından iğne yerleştirilir. Bu işleme iğne aspirasyon biyopsisi denmektedir. Patoloji doktorları mikroskop ile, herhangi bir kanser hücresi olup olmadığını anlamak için alınan dokuları incelerler. Test öncesi hastanın acı duymaması için lokal etkili uyuşturucular kullanılmaktadır. Hastalıktan kurtulmak (prognoz, sağ-kalım) ve tedavi seçimi, kanserin evresine (sadece akciğerde mi yoksa başka yere yayılmış mı olmasına) ve hastanın cinsiyetine ve genel sağlık durumuna bağlıdır.Evrelerin Açıklanması

Küçük hücreli akciğer kanseri nedir

Küçük Hücreli Akciğer Kanseri Ne Sıklıkta Ortaya Çıkar?Tüm akciğer kanserlerinin %20 kadarı küçük hücreli akciğer kanseridir. Diğer akciğer kanseri tipleri içinde en hızlı artış gösteren tip budur. Bu tip akciğer kanseri sigara içimi ile ilişkisi en belirgin akciğer kanseridir. Sigara içen kadınların erkeklere göre bu tipe yakalanma olasılığı daha fazladır.Küçük Hücreli Akciğer Kanserinin

rahim iç kanseri belirtileri

* Uyarıcı Belirtiler:Anormal vajinal kanama.
* Kanser Riski Faktörleri:Geçmişte kısırlık olması veya yumurtlama olmaması; menapozun geç başlaması veya uzun süreli östrojen tedavisi, vücutta aşırı yağlanma; çok fazla sigara içmek.
* Check-up Kuralları:Menapoza geldikten sonra geçmişinde kısırlık, aşırı şişmanlık, yfmurtlayamama, anormal rahim kanaması veya östrojen tedavisi olan kadınların endo-metriyal biyopsi yaptırmaları gerekir.

pankreas baş kanseri belirtileri

  • Kilo kaybı,
  • iştahsızlık,
  • karaciğer büyümesi,
  • ciltte kaşıntılar,
  • halsizlik ve ağrılardır. Fakat genelde semptom göstermediği için kanser tespit edilen hastalar terminal döneme gelmiş olduklarından çoğunlukla 6 ayda hayatlarını kaybetmektedirler ingiltere’de kanser araştırmaları merkezi klinik denemeler şefi Kate low yaşam süreleri genellikle aylarla ölçülmektedir demiştir.

PANKREAS BAŞI KANSERİ NEDİR?

Tam olarak oluşum nedeni bilinmeyen pankreasta oluşan tümörlerdir. Erkeklerde daha yoğun olarak görülür ve siyah/esmer ırkta daha sık gözlenmiştir. Yılda yaklaşık 30.000 yeni hastayla karşılaşılmaktadır. Sigara kullanımı, şeker hastalığı, yağlı gıdalar, hastalığın oluşumunu tetikleyen öğelerdendir.

Akciğer kanseri nedenleri?

Akciğer kanseri son yıllarda giderek artan bir kanser türüdür.Erkeklerde en önde gelen kanser türlerinden olan akciğer kanseri artık kadınların da sık yakalandığı bir kanser türü haline gelmiştir. Akciğer kanserinin nedeni kesin olarak saptanamamıştır.Tıp teknolojileri geliştikçe yeni teoriler ortaya atılmakta ve birçok teori ve fikir üretilmektedir.Ancak bugüne kadar kesin olarak ortaya konan bir sebep bulunamamıştır. Akciğer kanseri için tespit edilen önemli risk faktörleri sigara, çevre ve mesleki nedenlere bağlı faktörler,diyet özellikleri ve genetik faktörlerdir. 100 yıl önce akciğer kanseri nadir görülen bir hastalıktı. Sigaranın yaygın olarak içilmesi nedeniyle önce erkekler daha sonra kadınlarda akciğer kanseri atakları ortaya çıkmıştır. Sigara kullanımı açısından bakıldığında araştırmalar akciğer kanseri riskinin, Günlük içilen sigara sayısı İçilen yıl Sigaraya erken yaşta başlama Filtresiz veya yüksek katran içerikli sigara içimi ile arttığını göstermektedir. Sigaranın bırakılma süresi ile orantılı olarak kanser riskinin azaldığı düşünülmektedir. Akciğer kanser riski açısından sigara içilen yıl sayısı çok önemlidir

Akciğer kanseri tedavi konumu

Akciğer tümörü tedavisi üç temel yönteme dayanır: Cerrahi girişim, ışın tedavisi (radyoterapi) ve ilaç tedavisi (kemoterapi). Bu üç ana yönteme bazı özel durumlarda laser tedavisi ya da bağışıklık tedavisi de eklenir. Hangi tedavinin seçileceğini hastanın genel durumu, tümörün içinde bulunduğu gelişme evresi ve tümörün tipi belirler.• Cerrahi girişimKüçük hücreli kanser (mikrositom) dışındaki bronş kanserlerinde erken tanı koşuluyla en çok yeğlenen tedavi yöntemi cerrahi girişimdir.Cerrahi girişim kararının verilebilmesi ve girişim yönteminin seçilmesi her şeyden önce tümörün ameliyat edilebilirliğinin kanıtlanmasına bağlıdır. Şu durumlarda tümör cerrahi yöntemlerle çıkarılamaz: - Uzak yayılım odaklarının bulanması.- Akciğer zan boşluğunda kötü huylu hücre içeren sıvı toplanması (kötü huylu hücre içermeyen aşırı sıvı toplanmaları da akciğer göbeğindeki ya da akciğerler arası bölgedeki büyük tümörleri düşündüreceğinden bu olgular da genellikle ameliyat edilemez).- Soluk borusunda da tümör bulunması.- Akciğerler arası bölgedeki lenf düğümlerine yayılan tümörün diyafram ve gırtlak sinirlerinin felcine yol açması.- Küçük hücreli akciğer kanserleri (mikrositom).- Hastalığın son dönemlerinde solunum, böbrek ve karaciğer yetmezliği, kalp hastalığı gelişmiş olması.Ameliyat edilebilir hastalarda girişimin temel amacı, tümörün bütünüyle çıkarılmasıdır. Tümör lezyonlarının yalnız bir akciğer lobunda olduğu ve merkezi lenf düğümlerine yayılmadığı olgularda kanserli lobun çıkarılması (lobek-tomİ) gereklidir. Bu yöntemde akciğer dokusunun büyük bölümü sağlam kalır. Ameliyat sonrası hastalık ve ölüm oranları da düşüktür. Bir akciğerin tümüyle çıkarılması (pnömonektomi) daha büyük ve yayılmış tümörler için geçerli bir yöntemdir. Bu girişim genellikle solunum yetmezliği, kalp ritminde bozukluk gibi komplikasyonlara yol açar. Ameliyat sonrası ölüm oram 70 yaşın üzerindeki hastalarda yüzde 30 u bulur.Bronş-akciğer kanserli hastaların ancak yüzde 40-50 sİ ameliyat edilebilir durumdadır. Bu gruba giren hastaların yüzde 30 unda tümör çıkarılır; yüzde 10 unda yalnız tanı için doku Örneği alınır; yüzde 5 inde ise yalnızca geçici çözüm sağlayan girişimler uygulanır. Bronş-akciğer kanserinde yaygın olarak uygulanan cerrahi tedavinin çok olumlu sonuçlar verdiği söylenemez. Ameliyattan sonra 5 yıldan çok yaşayabilen hastaların oranı yüzde 10 u geçmez. Bununla birlikte bazı tümör tiplerinde daha olumlu sonuçlar alınabilmektedir.• Işın tedavisi (radyoterapi)Bronş-akciğer kanserlerinin önemli bir bölümünde kesin tedavi değeri olmadığı halde, hem tedavi edici olarak, hem de belirtilerin hafiflemesini sağlamak amacıyla ışın tedavisi kullanılır. Bu tedavi lenf düğümlerine yayılma bulunmayan, mediyastin ve aynı yandaki köprücük-kemiği üstü lenf düğümleri temiz olar ve tümörün yalnızca bir akciğerle sınırlı olduğu hastalara uygulanabilir. Tümörün uzak organlara yayıldığı ve genel durumu bozuk hastalara ışın verilemez. Işın tedavisi yapılabilmesi için hastanın- hemoglobin miktarı 100 ml kanda 10 gramın üzerinde olmalı;- fiziksel etkinliğe bağlı nefes darlığı bulunmamalı;- solunum kapasitesi sağlıklı insanların en az yarısı kadar, yedek soluk verme hacmi de en az 700 ml olmalı;- geçirilmiş ya da geçirilmekte olan bakteriyel zatürree ve verem uygun antibiyotiklerle tedavi edilmiş olmalıdır.Işın tedavisinin kesin çizgilerle belirlenmiş tek bir biçimi yoktur. Tedavi sürekli ya da aralıklı olabilir. Birincisi değişken dozlarla en az 2 hafta, en çok 6-7 hafta sürebilir; ikincisinde 5 günlük tedavinin ardından 3 hafta ara verilerek gene 5 günlük tedavi uygulanabilir. Ya-Şam beklentisi açısından önemli bir değişikliğe yol açmamasına karşın, birçok uzman şu nedenlerle aralıklı tedaviyi yeğler:- Tedaviye uyum daha iyidir.- Tedavinin ilk ve İkinci bölümleri arasında değerlendirme yapılarak uzak yayılım odaklan saptanırsa tümör kütlesine gereksiz ışın verilmez.- Tedaviye başlarken genel durumları çok iyi olmayan hastalar ara dönemde kendilerini toparlama olanağı bulurlar. Böylece tedavinin ikinci yansı rahatça tamamlanabilir.- Ara dönemde kan kimyası incelemeleri, sintigrafi ve biyopsi gibi yöntemlerle karaciğerin durumu kontrol edilerek yayılım olmadığı kesinleştirilir. Karaciğerde tümör yayılımı yoksa tedavinin ikinci bölümüne geçilebilir; varsa yeni bir tedavi yöntemine başvurulur.Kanserin başlangıç evrelerinde bile ışın tedavisiyle sağlanan yaşama süresi, tek başına uygulanan cerrahi girişimle sağlanan süreden daha kısadır. İleri evrelerde sonuçlar daha da olumsuzdur: Hastaların yüzde 38 i 1 yıl, yüzde 5 i 5 yıl yaşar. Işın tedavisinin olguların yaklaşık yüzde 50 sinde tümörü öldürdüğü (kısırlaştırdığı) göz önüne alınırsa bu oranlar çok düşüktür. Küçük hücreli akciğer kanserinde cerrahi girişimden çok ışın tedavisi uygulanır. Belirtileri geriletir ve hastalann yüzde 9O ı tedaviye iyi yanıt verir. Ama 5 yıl yaşayan hastaların oranı yüzde 2-5 i geçmez. Yakınmaları hafifletmeye yönelik ışın tedavisi birincil tümöre ya da yayılım odaklarına bağlı belirtileri denetim altında tutarak kanserli hastalann yaşam koşullarını kısa süre için de olsa iyileştirir. Değişen dozların verildiği 1 ya da 3-4 haftalık hafifletici ışın tedavisi belirti ve bulguları önemli ölçüde azaltır: Kan tükürme (yüzde 95), öksürük (yüzde 55), ağn (yüzde 70-75), akciğer zarında sıvı toplanması (yüzde 50-80), Paricoast sendromu (yüzde 70), nefes darlığı (yüzde 60), mediyastin sendromu (yüzde 75), kafaiçi komplikasyonlar (yüzde 80), kalp dış zarıyla ilgili yakınmalar (yüzde 40) azalır. Olgulann yüzde 70 ten fazlasında genel bir iyileşme gözlenir. Küçük hücreli akciğer kanserinde beyne yayılma olasılığı öbür tiplerden daha yüksek olduğundan beyne koruyucu ışın tedavisi uygulanır. Beyne yayılma hastaların yüzde 8-10 unda görülür. Koruyucu beyin ışınlaması yapılmayan olgularda bu oran yüzde 80 e yükselir. Bu olumlu etkisine karşın, beyne uygulanan koruyucu ışın tedavisi yaşama süresini uzatmaya yaramaz. Ayrıca ışın tedavisinin uygulanma süresi konusunda da kesin bilgi yoktur. Deneyimlere dayanarak ideal dozun, ışın tedavisine yanıt alındıktan sonraki 6 ay içinde 2-3 hafta süreyle beyne ışın verme olduğu düşünülmektedir.• İlaç tedavisi (kemoterapi)İlaç tedavisi olguların büyük bir bölümünde uygulanmakla birlikte etkili tedavi programlarının seçilmesi hâlâ Önemli sorunlar yaratmaktadır. Tümörün üremesini önleyecek ilaçlarla yapılan tedavilerin sonuçlan, birçok etkene bağlıdır. Tümörün tipi, hastalığın hangi evrede olduğu, hastanın genel durumu, yaşı ve daha önce uygulanan tedaviler sonucu belirleyen başlıca etkenlerdir.Bütün tümörlerde olduğu gibi, bronş akciğer kanserinde de ilaç tedavisine tümör küçükken ve yalnız çok küçük yayılım odaklan varken, yani erken evrede başlanması büyük önem taşır. Tedaviye alman yanıtı nesnel olarak değerlendirmenin zorluğu kadar kullanılan ilaçların gerçek etkisi konusundaki verilerin yetersizliği de önemli sorunlar yaratır. Üstelik tedavinin olumlu yanıt verdiği olgularda bile yaşam süresi genellikle fazla uzamamaktadır. Bunun nedeni birçok olguda hastalığın gerileme belirtilerinin aşın iyimserlikle algılanması dır.Birleşik tedavi yöntemleri1. Işın tedavisi + cerrahi girişim. Ameliyat Öncesi ışın tedavisi beklenen sonuçlan vermemiştir. Yani ışın tedavisi tümörün çıkarılabilirliğini sağlamak, cerrahi girişimle çıkarılması olanaksız lenf düğümlerinde hastalığı sınırlamak, tümör hücrelerinin uzaklara yayılmasını önlemek ve ameliyatla çıkarılacak akciğer bölümüne komşu dokuları kurutmak amaçlarına ulaşmamıştır. Bu durumda çeşitli dozlarla uygulanan ışın tedavisinden 4-6 hafta sonra cerrahi girişim yapılabilir. Ama birkaç seçilmiş küçük hücreli kanser olgusu dışında ameliyatın yaşam süresini uzatıcı hiçbir etkisi görülmemiştir.2. Cerrahi girişim + ışın tedavisi. Cerrahi girişim sonrasında ışın tedavisi uygulanması konusundaki tartışmalar hâlâ sürmektedir. Ama bu yöntemin aynı yerde yeniden gelişen tümörleri azalttığı, tümörün akciğer göbeği ve akciğerler arası bölgedeki lenf bezlerine yayılmış hastalarda yaşam süresini üç yıl uzattığı görülmüştür. Lenf bezlerinde yayılma olmayan hastalarda ise hastalığın gidişini düzeltmediği İçin uygulanmaz.3. Cerrahi girişim + ilaç tedavisi. Cerrahi girişimle birlikte ilaç tedavisinin amacı öbür tümörlerde olduğu gibi akciğer tümörlerinde de küçük yayılım odaklarını yok etmektir. Ama bu yöntem bronş-akciğer kanserinde etkisiz kalmaktadır. Bir ilacın tek başına ya da başka, örneğin bağışıklık sistemini uyarıcı ilaçlarla birlikte kullanılması hastanın yaşama süresini uzatmamaktadır. Koruyucu amaçlı ışın tedavisiyle birlikte uygulanan ya da ışın tedavisinden 18 ay sonra yapılan ilaç tedavisi de iyi sonuçlar vermemiştir. Birleşik tedavilerin sonuçları, tedaviler ayn ayn uygulandığında alınan sonuçlardan daha olumsuzdur.Tedavinin yan etkileri1. Cerrahi girişim. Ölüm oranı yüzde 5-10 arasında değişir. Başlıca komplikasyonları derialtı amfizemi, akciğer zarı boşluğunda irin birikmesi (ampiyem), bronş-akciğer zan fıstülü ve kalbin kendi ekseni çevresinde dönmesidir (torsiyon). Bu olumsuz sonuçlardan olabildiğince kaçınmak için cerrahi girişimin çok dikkatli yapılması ve ameliyat sonrasında hastanın sürekli bakım ile denetim altında tutulması gerekir. Bu yapısal komplikasyonların tedavisi de cerrahidir. Cerrahi girişimden kaynaklanabilecek işlevsel komplikasyonlar ise kalp ritmi bozuklukları, solunum yetmezliği, miyokart enfarktüsü, kalp durması, akciğer sönmesi (atelektazi), ödem ve akciğer embolisidır. Bu sorunlar uygun ilaç tedavileriyle giderilmeye çalışılır.2. Işın tedavisi. En önemli komplikasyonları omurilik iltihabı (miyelit), kalp bozuklukları ve ışınım zatürreesidir.- Omurilik iltihabı (miyelit). Yüksek ışınım dozuna bağlı olarak tedaviden bir yıldan uzun bir süre sonra hastaların yüzde 1-5 inde görülür.- Kalp bozuklukları. Kalp kasının kalınlaşması biçiminde ortaya çıkan kalp kası iltihabı (miyokardit) yavaş gelişen bir komplikasyondur. Gene sık görülen bir sorun da konstriktif perikardittir; kalp dış zarı iltihabına ve sertleşmesine bağlı olarak kalp hareketlerinin sınırlandığı bu bozukluk tedaviden yaklaşık bir yıl sonra gelişir.- Akciğer hastalıkları. Işın tedavisi sonrasında fıbroz, yaş ya da kuru akciğer zarı iltihabı (plörezi) ve akut ışınım zatürreesi gelişebilir. Işınım zatürreesi tedavi kesildikten yaklaşık 6 hafta sonra ve akciğerde bağdoku artışıyla ortaya çıkar. Başlıca etkenleri verilen ışının toplam dozu, ışınlanan alanın genişliği, ışınlanan toplam doku miktarı ve tedavinin süresidir. Duyarlılık eşiği yüksek bazı hastalarda uzun süre belirtisiz kaldığı da görülmüştür. Normal koşullarda röntgen filminde ilk bulgular ışın tedavisinden 2-6 ay sonra ortaya çıkar. Bağdoku artışının belirginleşmesi içinse 12 ay gereklidir. Işınım zatürreesinde tedavi yalnız belirtileri ortadan kaldırmaya yöneliktir. Nefes darlığı için kortikosteroitler, balgam kültürü sonuçlarına göre de gerekli antibiyotikler verilir. Işın tedavisinin iştahsızlık, halsizlik, bulantı ve kusma gibi yan etkileri fazla yaygın ve önemli değildir. Kansızlık da sık görülmez. Yemek borusu ışınım alan hastaların yaklaşık yansında ortaya çıkan yutma güçlüğü 1-2 haftada kendiliğinden kaybolur. Hastaların daha küçük bir bölümünde ise deri bozuklukları ve saç dökülmesi görülür. Işın tedavisi yan etkilerinden kaçınmak için şunlara dikkat edilmelidir:- Işın verilen alanda sağlam akciğer dokusu kesinlikle bulunmamalıdır.- Işın tedavisine cerrahi girişimden en az 2-4 hafta sonra başlanmalıdır.- Tedavi planı dikkatle düzenlenmeli, tümöre gereğinden fazla ışın verilmemelidir. Böylece sağlıklı dokular gereksiz ışın almaz.3. İlaç tedavisi. Tümörün üremesini Önleyen ilaçların en Önemli yan etkisi kemik iliğinde görülür. Bunların başında kemik iliğinde akyuvar üretiminin azalmasına bağlı lökopeni (kanda akyuvar eksikliği) gelir. Etkiyi artırmak amacıyla değişik ilaçların bir arada kullanıldığı tedavi programları kemik iliğini daha çok etkiler. İlaç tedavisinde akyuvar sayısının azalmasından başka kullanılan ilaca göre saç dökülmesi, kalp bozuklukları, sinir sistemi bozuklukları ve akciğer bozuklukları gibi yan etkiler de görülür.4. Işın tedavisi + ilaç tedavisi. İki tedavinin bir arada uygulanması, istenmeyen yan etkilerin birbirine eklenerek ortaya çıkmasına yol açar. Metotreksat gibi ilaçlarla birlikte uygulanan ışın tedavisi düşük dozlarda bile akciğerde bağdoku artışına neden olur ve zatürree tehlikesini artırır. Siklofosfamit, vinkristin ve hidroksiüre gibi ilaçlar ışın tedavisinin istenmeyen yan etkilerini şiddetlendirir. Toplam dozu 400 mg/m2 gibi düşük bir düzeyde de olsa adriamisin daha önce kalbi de kapsayan ışın tedavisi görmüş hastalarda kalp bozukluklarına yol açabilir. Üçten çok ilaç verilen hastalara eşzamanlı olarak ya da ilaç tedavisinin ardından ışın tedavisi de uygulanırsa, enfeksiyon sıklığı Önemli ölçüde artar: Darlıklara yol açan yemek borusu iltihabı, ışınım zatürreesi, deri enfeksiyonları yaygındır. Böyle ağır ilaç tedavilerinde Ölüm oranı yüzde 20 ye yaklaşır.KORUNMAGünümüzde kesin tedavisi olmayan, yalnız yakınmaları hafifletici geçici çözümler bulunabilen akciğer kanserinden korunmak birincil önem taşır. Öncelikle gençlere sigaranın zararları anlatılmalıdır. Hava kirliliği son yıllarda kamuoyunun dikkatini çekmekte ve çeşitli girişimlerle Önlenmeye çalışılmaktadır. Hava kirliliğine yol açan başlıca etkenler fabrika dumanı, egzoz gazı ve ısıtma sistemlerinin gazlarıdır.

Akciğer kanserinin türleri

Akciğer kanserinin tiplerinden söz eden Prof. Dr. Turgay Çelikel, 4 tip akciğer kanseri olduğunu belirterek, yaşam süresi açısından, tedavide başarı açısından bunları değerlendirdi: “Akciğer kanseri deyince bronş kanserlerini düşünüyoruz. Bunun 4 ana tipi var. Ancak biz pratiklik açısından ve tedavi yaklaşımınlarındaki benzerlik açısından bu kanserleri küçük hücreli akciğer kanserleri ve küçük hücreli olmayan akciğer kanserleri diye ikiye ayırıyoruz. Küçük hücreli akciğer kanserleri yaklaşık yüzde 25’ini yapıyor bu grubun. Ve küçük hücreli olmayan akciğer kanserleri de yaklaşık yüzde 75 gibi bir rakam yapıyor ve bunun içinde adenokanserler var ki adeno kanserlerin sayısı gittikçe artıyor. Bu muhtemelen filirtreli sigara kullanımının daha fazla artmasına bağlı. İkinci olarak bu grupta yassı hücreli kanserler var. Yassı hücreli kanserler ya da epidermoid dediğimiz bir grup ki bu daha yavaş çoğalan ve ameliyata daha iyi yanıt veren ve uzun süreli alanı en iyi olan grup. Bir de büyük hücreli akciğer kanseri denen daha hızlı seyreden bir grup var. Genel olarak baktığımız zaman küçük hücreli akciğer kanserleri çok hızlı çoğalma gösterdiği için pek ameliyat önerilmiyor. Ancak şans eseri baştan ameliyat olmuş olabiliyor bu hastalar. Bunlar çok hızlı çoğaldıkları için ilaç tedavisine, yani kemoterapiye çok iyi yanıt veriyorlar. Kemoterapi verdiğiniz zaman yüzde 80-90 oranında bu tümörleri ortadan kaldırtmanız, küçültmeniz mümkün. Ve bunu erken safhada ışın tedavisiyle birleştirdiğiniz zaman yüzde 20, 30 civarında uzun süreli yaşam sağlamak mümkün küçük hücreli akciğer kanserinde. Ancak bu göğsün dışına yayıldıysa başlangıçtan ki buna yaygın hastalık deniyor, uzun süreli yaşam şansı hiçbir tedavi vermezseniz bir iki ay civarında bu hastalarda. Ancak iyi bir kemoterapiyle bu tedavi klasik olarak 7-8 ay civarındaydı. Ancak geçtiğimiz aylarda Japonlar’ın yaptığı yeni bir ilaç kombinasyonuyla bir çalışma yayınlandı. Burda 13 civarında bir medyan yaşam süresi gösterilebiliyor.” Prof. Dr. Turgay Çelikel, şöyle devam etti: “Öbür gruba geldiğimiz zaman, burda genel bir rakam şu şekilde belki verilebilir. Bütün bu hastaları aynı potaya koyduğunuz zaman, 5 yıllık sağ kalan hasta sayısı yüzde 15 civarındadır. Ancak bütün hastaları başta biz nerelerine yayılmış tümör diye tarıyoruz ve aynı zamanda bu hastaların baştaki sağlık durumları çok önemli. Hiçbir şikayeti olmayan akciğer kanseri olabiliyor örneğin. Bu kişilerin tedaviye verdiği yanıt çok iyi oluyor. Bunun yanında da yataktan kalkamayacak durumda olan ilerlemiş akciğer kanseri hastalar var ve bu hastalara tedavi verdiğimiz zaman istediğimiz olumlu yanıtı malesef alamıyoruz. Erken dönem küçük hücreli akciğer kanserlerinde kombine tedaviler verildiği zaman, kombine tedavi dediğim zaman bu ilaç artı ışın tedavisi veyahut ilaç artı cerrahi tedavi veyahut üçünün birleşmesi şeklinde olabiliyor, erken dönem hastalarda yüzde 40-50 civarında 5 yıla yaklaşan sağkalım sürelerini yakalamak mümkün. Ancak bunu da gene yaygın grubunu ele alırsak, bu tür hastalarda en iyi ilaç kemoterapiler ya da en iyi ilaç tedavilerle bir yıl sonra sağ kalan hasta sayısı yüzde 30-40 civarında.”

Akciğer kanseri belirtileri nelerdir?

  • Tüm kanserlerde olduğu gibi kilo kaybı,
  • halsizlik,
  • iştahsızlık
  • öksürük,
  • balgam çıkarma,
  • kan tükürme,
  • göğüs ağrısı,
  • nefes darlığı,
  • hırıltılı solunum gibi akciğerlerle ilişkili yakınmalar olabilir.
  • Bunlara bazen kanserin diğer organ ve dokulara yayılmasına bağlı olarak vücudun değişik alanlarında
  • ağrılar,
  • yutma güçlüğü,
  • baş ağrısı,
  • görme,
  • denge bilinç bozuklukları
  • Kanlı balgam
  • Egzersiz kısıtlaması

Mide kanseri tedavisi

Mide kanserinde ameliyat, en önemli ve en belirleyici tedavi önlemidir. Buna ilave olarak kemoterapi ve bazı durumlarda ışın tedavisi (Radyoterapi) de uygulanmaktadır.Tedaviden sonra ne oluyor?Tedavinin tamamlanmasından sonra, yani ameliyattan sonra, erişilebilecek en iyi netice olarak, hastalar tümörlerinden tamamen kurtulmuş olurlar. Bundan sonraki tıbbi kontrolün amacı, tedavinin istenmeyen sonuçları ile olası bir geri dönüşü yani hastalığın olası yeniden nüksetme halini tespit etmektir. Genelde tedavi sonrası kontroller ilk zamanlar 3 ayda bir yapılır, 2 yıldan sonra ise 6 ayda bir gereklidir. Muayene normalde vücudun incelenmesini, laboratuar testlerini, röntgen ve ultrason muayenesini ve midenin bir bölümü alınmış ise bir de gastroskopiyi kapsar.Adenokarsinomlarda tedavi:Gastrektomi (Midenin tamamen alınması): Bu tür tedavi yaklaşımı hastalarda hastalığın sağaltımı için yegane yoldur. Sadece tümör dokusunu çıkarılması, ender vakalarda sadece mukozada sınırlı tümörlerde yapılabilir. Bu tür bir tümörün varlığında mutlaka bilgisayarlı tomografi, veya endoskopik ultrasonografi yaparak tümör dokusunun çıkarılmasına karar verilebilir.Lenfomalarda tedavi:1.) Düşük dereceli lemfomalarda tedavi:Helicobacter pylori enfeksiyonunu tedavi etmek hastaların yarıya yakınında iyileşmeyi sağlar. Bunun dışında kalan vakalara kemoterapi (CHOP tedavisi denilen 4 lü tedavi) uygulanır. Bunlar;· Cycloposhosphamide· Doxorubicin· Vincristine· Prednisone2.) Yaygın geniş hücreli lenfomada tedavi:İki tür tedavi yöntemi vardır;a.) Yanlızca kemoterapi( ilaç tedavisi )b.) Mide dokusunun ameliyatla bir kısımının çıkarılması+ameliyatı takiben kemoterapi (İlaç tedavisinin uygulanması)Leiyomyosarkomlarda tedavi:Bunlarda kanserli dokunun çıkarılması ile hastaların büyük bir kısmı tedavi edilebilmektedir.

Mide kanseri belirtileri?

Erken dönemde hastaların çoğunlukla şikayeti yok. Belirtiler sıklıkla mide duvarının tamamının tutulması veya midedeki gıda akışının tümör tarafından engellenmesi ya da komşu organlara yayılmasıyla çıkar. Klinik belirtilerin ortaya çıkmasıyla tanı konulması arasında ortalama 6-9 aylık bir süre vardır. Mide kanserlerinin en sık görülen belirtileri iştahsızlık, kilo kaybı, inatçı hazımsızlık ve halsizlik. Ayrıca mide yanması, şişkinlik, bulantı ve kusma da olabilir. Ağrı, bazen gıda alımı veya anti asitlerle hafifleyebilir. Midenin üst kısım kanserinde kalp hastalığını düşündüren bir ağrı (angina pektoris) görülebilir. Ayrıca yutma güçlüğü ve kusma bu bölgedeki tümörlerde sık görülür. Mide kanseri genellikle gizli kanama sonucu anemiye neden olur. Kanlı kusma veya siyah renkli dışkılama ise olguların ancak yüzde 5’inde görülür. Mide kanserli hastaların yarısında karında ele gelen kütle vardır. Hastaların yaklaşık yüzde 10’u ise karında sıvı birikimi, kansızlık ve akciğer zarları arasında sıvı toplanması gibi kanserin yayılma bulgularıyla gelirler. En sıklıkla, • Yemeklerden sonra şişkinlik hissi• Kusma• Yorgunluk• Bağırsak işlevinde kan yada siyah dışkı•TeşhisEn emniyetli ve kesin sonuç veren muayene şekli, mikroskop (Histoloji) ile ayrıntılı incelemenin yapılması için doku örneklerinin de alınmasını sağlayan, daha önce bahsi edilen, mide içinin gözetlenmesidir (gastroskopi). Kuşkulu bölgenin derinlerinden ve kenarlarından alınan örnekler, olası kanserin mide duvarına ne kadar yayıldığını tespit etmeye yarar. Kontrast maddelerle mide ve bağırsaklara uygulanacak ilave bir röntgen muayenesi, mide duvarının geniş alanlarını da inceleme imkanı verir.

Mide kanseri nedenleri?

Mide kanserinin oluşumunda beslenme alışkanlıkları önemli bir rol oynamaktadır. • Beslenmeye dayalı iyi bilinen risk faktörleri; çok tuzlu yemeklerin sıklıkla yenilmesi ve taze meyve ve sebzenin az tüketilmesidir.• Izgarada pişirilmiş, tütsülenmiş ve tuzlu salamura gıdaların sıklıkla yenmesi de riskli olabilmektedir. Izgara ve tütsüleme esnasında tam olmayan yanma sonucu kanseri tetikleyen maddeler oluşmaktadır (kanserojenler). Et ürünlerinin salamurası (tuzlama) yapılırken nitrat tuzları ve nitrit tuzları kullanılmaktadır. Bunlar, ısıtma esnasında veya mide içinde Nitrosaminleri oluştururlar ki, bunlarda kuvvetli birer kanserojendir. Nitrosaminler gıdaların bakteri veya mantarlarla teması esnasında da oluşabilmektedir.Yukarıda bahsi edilen mide karsinomu vakalarındaki gerilemenin nedeni, soğutucu ve dondurucu araç ve gereçlerin (buzdolabı, derin dondurucu) genel olarak daha sık kullanılmaya başlanması ve taze meyve ve sebzenin daha kolay tedarik edilebilmesine dayandırılabilir. Tuzlamak gibi konservasyon metodları (yiyeceklerin bozulmasını önlemek) son on yıllarda dondurucu ve soğutucular ve/veya vakumlu steril ambalajlar sayesinde geri planda kalmıştır. • Mide kanseri, kronik bir mide mukozası iltihabı şekli olan ve mide ülserinde sıklıkla ortaya çıkan helicobacter pylori bakterisinin sebep olabileceği atrofik gastritis ile bağlantılı olabilmektedir. Helicobacter enfeksiyonu ile mide kanseri arasında yakın bir bağlantı olasılığının çok olduğu kabul edilmektedir. Büyük bir olasılıkla midenin helicobacter ile uzun süreli bir istilası (enfeksiyonun çocuk yaşta gerçekleşmesi) daha yüksek bir risk oluşturmaktadır, bu nedenle yetişkin yaşta bu bakterinin ortadan kaldırılması rizikonun azaldığı anlamına gelmemektedir. • Sigara ve aşırı alkol tüketimi risk faktörü olarak kabul edilmektedir, çünkü bunların tüketimi büyük bir olasılıkla mide mukozası iltihabına yani gastrite neden olabilmektedir. Adenomatöz mide polipleri de (mukoza bezlerinde başlangıçta iyi huylu oluşumlar) mide kanseri hastalığı için risk faktörleri arasındadır.Örneğin bir ülser hastalığı nedeniyle midenin kısmen alınması da (günümüzde ender olarak uygulanmaktadır) mide kanseri riskini arttırmaktadır. • Kalıtım yoluyla alınan genler de mide kanserinin oluşmasını destekleyebilir. Ancak burada iki tür mide karsinomu biribirinden ayrı tutulmalıdır: Biri, öncelikle sınırlı olarak büyüyen intestinal tür, diğeri ise difüz tür olanıdır ki, bu türü daha kötü huylu olup hızla çevredeki dokuları sarar. İntestinal türde daha çok beslenme faktörleri ön planda olurken, difüz türde genetik faktörler sorumlu tutulmaktadırYapılan araştırmalarda A kan grubunda olanların mide kanserine yakalanma olasılığı diğerlerinden yüzde 20 yüksek olduğu gözlemlendi. Kalıtsal bir hastalık olan pernisiyöz anemide (mideden demirin emilememesi) mide kanseri riski 20 kat daha fazla. Kronik bir mide mukozası iltihabı olan ve mide ülserinde sıklıkla ortaya çıkan helicobakter pylori bakterisinin sebep olabileceği atrofik gastrit ve mide asidinin az olduğu olgularda da mide kanseri olasılığı artıyor.

Meme kanseri tedavisi

yıllarda meme kanseri tedavisinde oldukça önemli gelişmeler olmuştur. Bir çok tedavi olanakları ortaya çıkmıştır. Bu olanaklar, önemli ölçüde, hastalığın saptandığı safhaya göre değişir. Hastalık ne kadar erken safhada saptanırsa tedavi olanağı ve seçeneği o kadar fazla olmaktadır. Meme kanseri tedavisi, günümüzde, uzmanlardan oluşan ekiplerce yapılmaktadır. Böyle bir ekip içinde cerrah, onkolog, radyasyon onkoloğu, radyolog, patolog, psikolog, plastik cerrah, fizyoterapist gibi, tıbbın değişik dallarından bir araya gelmiş ve özellikle çalışma alanları meme kanseri üzerinde yoğunlaşmış hekimler bulunur.Meme Ameliyatleri Nelerdir?Günümüzde meme kanserinin tedavisinde, cerrahi girişimin birkaç farklı uygulaması vardır. Bu uygulamalar temel olarak, memenin alınmadan korunmasına yönelik olanlar ve memenin tümünün çıkartılmasına yönelik olanlar olarak iki ana gruba ayrılmaktadır. Bunlara ek olarak da, alınan memenin yerine, plastik cerrahi teknikler ile yeniden meme rekonstrüksiyonu yapılması ameliyatları vardırKemoterapi Nedir?Kanser hücrelerini öldürücü ilaçlarla yapılan tedavidir. Bu ilaçlar ağızdan veya damardan verildikten sonra tüm vücuda yayılır. Genellikle, aynı anda birkaç ilaç birlikte verildiğinde daha etkili olduklarından, değişik kombinasyonlar halinde verilirler. Kemoterapi, belirli bir süre verilir ve sonra ara verilir. Bu aralarda hastanın kendisini toparlaması sağlanır. Daha sonra tekrar bir süre ilaç verildikten sonra ara verilir. Bazı olgularda lokal olarak yapılan cerrahi tedaviye ek olarak, ilaç tedavisi de eklemek gerekebilir. Hastalarda cerrahi tedavi sonrası yapılan tetkiklerde, herhangi bir bölgede kanser kalmamış olsa bile, koruyucu önlem olarak bir süre ilaç tedavisi yapılabilir. Bu tedaviye adjuan kemoterapi denir.Hormon Tedavisi Nedir?Bazı meme kanseri hücreleri, içerdikleri hormon reseptörleri (algılayıcıları) aracılığı ile dişilik hormonu olan östrojene duyarlı olabilir. Yani, östrojen hormonu bu kanser hücrelerinin büyümelerine ve artmalarına neden olabilir. Hormon tedavisinde amaç, bu şekilde östrojen reseptörü içeren ve bu hormona duyarlı olan kanser tiplerinde, östrojen etkisinin ortadan kaldırarak kanserin gelişmesinin önlenmesidir. Bu amaçla günümüzde kullanılan ilaç, tamoxifendir. Tamoxifen tedavisi, genellikle en az iki yıl ve en fazla beş yıl sürmektedir.Işın Tedavisi (Radyoterapi) Nedir?Işın tedavisi, meme bölgesine ve koltuk altına uygulanarak, cerrahi girişimden sonra kalma olasılığı olan kanser hücrelerinin öldürülmesini sağlamak amacı ile yapılır. Bu tedavinin de, diğer tedaviler gibi bazı yan etkileri vardır. Bu tedaviyi gören kadınların çoğu halsizlikten yakınırlar. Memede şişme ve ağırlık hissi ortaya çıkabilir. Bu yan etki yaklaşık bir yılda kendiliğinden kaybolur. Tedavi edilen bölgedeki deri, güneş yanığı rengini alabilir. Bu da yaklaşık bir yıl içinde azalır.Meme Kanseri Toplu Taraması Nasıl Yapılır?Mamografi, memenin röntgen filminin çekilerek, kanserin erken dönemde saptanmasına yardımcı olan bir yöntemdir. Bu yöntem ile, toplumda belirli bir yaşın üstündeki tüm kadınların meme filmi çekilerek, meme kanseri erken safhada yakalanmaya çalışılır. Bu şekilde toplumda meme kanseri taramasının yapılabildiği mamografiye, tarama mamografisi denir.Tarama mamografisi, dünyada en yaygın kullanılan meme kanseri erken tanı yöntemidir. Amerikan Kanser Enstitüsü, 40 yaş üzerindeki her kadının, yılda bir defa mamografi çektirmesini ve uzman bir hekim tarafından muayene edilmesini önermektedir. Türkiye"de gelişmiş teknolojik donanımlı mamografi merkezlerinin sayısı sınırlıdır. Bu aygıtların kalibrasyonu düzenli olarak yapılmamaktadır. Filmi çeken teknisyenlerin eğitim düzeyleri yeterli değildir. Bu filmi okuyup değerlendiren bir radyoloji uzmanın deneyimli olabilmesi için, yılda en az 8 bin mamografi filmini değerlendiriyor olması gereklidir. Türkiye"de tüm bu özellikleri taşıyan tanı merkezi sayısı oldukça azdır.Meme Kanseri Tedavisini Kim Yapar?Meme kanserinin tedavisi, günümüzde multidisipliner bir yaklaşım gerektirmektedir. Hastanın ilk ameliyatını yapan cerrah, ilaç tedavisini uygulayan onkolog, ışın tedavisini uygulayan radyasyon onkoloğu, teshisin konulmasında kilit rol alan patolog ve plastik cerrah mutlaka bir ekip çalışması içinde birlikte hastayı ele almalı ve hastanın tedavisini birlikte planlamalıdır.Bu hekimler meme kanseri konusunda yeterince bilgili ve uzmanlaşmış olmalıdır. Alınan memenin yerine, rekonstrüksiyon yapılarak hastaların bedensel kayıplarının en aza indirilmesi, çağdaş meme kanseri tedavisinin ayrılmaz parçasıdır. Bu nedenle plastik ve rekonstrüktif cerrahi, bu ekip içinde yerini almalıdır. Ameliyat sonrası erken dönemde kol ve omuz hareketlerinin kazanılmasında, geç dönemde kolun şişmesi şeklinde seyreden lenfödem tedavisinin yapılmasında, fizik tedavi ve rehabilitasyonun önemi çok büyüktür.Meme kanseri sadece hastayı değil, çevresindeki insanları da psikolojik olarak önemli ölçüde etkileyen bir sosyal bir sorundur. Böyle bir ekip içinde psikolojik desteği sağlayan psikoloğun bulunması, mutlaka gereklidir. Hastaların hemen tümü büyük bir bilgi açlığı içindedir. Özellikle beslenme konusunda kendileri yeterince bilgilendirilmemektedir. Ekip içinde bulunan bir diyet ve beslenme uzmanı, bu açığı kapatacaktır. Bu ekiplerin birlikte çalıştığı meme poliklinikleri, gelişmiş ülkelerin çoğunda vardır. Yapılan bilimsel araştırmalar, meme kanseri hastalarının, bu konuda uzmanlaşmış kliniklerde tedavi görmeleri ile, çok daha başarılı sonuçların alındığını göstermiştir.Meme Protezi Nedir?Meme ameliyatı olmuş ve plastik rekonstrüksiyon yapılmamış kadınlar, beden görümlerini korumak amacı ile protez meme kullanmaktadır. Batı ülkelerinde bu konuda eğitimli protez hemşireleri, hastanın ölçülerini almakta ve uygun protezin seçimine yardımcı olmaktadır.Bu hizmet, eğitim ve deneyim gerektirmektedir. Ülkemizde bu protezlerin satışı, sıradan satış elemanlarınca yapılmakta ve ülke alım gücünün çok üzerinde ücret istenmektedir. Uygun bir organizasyonla, bu sorun çözülebilir ve ücret üçte bire düşürülebilir. Bu sayede hizmet toplumun tüm kesimlerine yayılabilir.

Meme kanseri riskleri

Saglikli bir yasamin sirlari elinizin altinda, tiklayin. Kadinlarin korkulu rüyasi olan ‘meme kanseri'nin görülme sikligi her geçen gün artiyor. Bazi kadinlarin diger kadinlara göre daha fazla risk tasidigini belirten Memorial Hastanesi Genel Cerrahi Bölümü'nden Doç. Dr. Gürsel Soybir, kimlerin daha fazla risk altinda oldugunu Mahmure kullanicilari için anlatti. - Daha önce memede kansere öncü sayilabilecek bir lezyonun bulunmus olmasi - Genetik olarak meme kanseri gelisimine yatkin genlerin tasinmmasi - Ailesinde veya akrabalarinda meme kanseri gelismis olmasi - Uzun süreli dogum kontrol haplarinin kullanilmasi - Menopoz sonrasi dönemde uzun süreli ve yüksek dozlarda östrojen replasman tedavisi yapilmasi - Çocukluk veya gençlik çaginda baska bir nedenle gögüs bölgesinin isinlanmis olmasi - Adet baslama yasinin erken, adetten kesilme yasinin geç olmasi - Hiç dogum yapilmamasi veya ilk dogumunu 30 yasindan sonra yapilmasi - Ilerlemis yas. Meme kanseri en sik 50-65 yaslari arasinda görülüyor - Asiri yagli gidalarla beslenme - Mamografi taramalarinda yogun meme saptanmasi - Yumurtalik ya da rahim kanseri hikayesi olmasi - Elektromanyetik alanlara ve radyasyona sürekli maruz kalinmasi Meme kanserinin belirtileri nelerdir? 1- Memede sislik olmasi. Genellikle agrisiz, sertçe, hareket ettirilebilen veya yerinden oynamayan, zamanla büyüyebilen kitle varligi 2- Memenin genel olarak boyutunda veya seklinde olusan degisik olmasi 3- Meme cildinde kizariklik, morluk, yara, damar genislemesi, içeri dogru çöküntü, yaygin küçük sislikler, portakal kabugu görünüsü gibi noktasal çekintiler seklinde degisikliklerin meydana gelmesi 4- Meme basi ve çevresinde renk ve sekil degisikligi, meme basinda genisleme, düzlesme, içe çökme, yön degistirme, kabuklanma, çatlaklar olusmasi, yaralar çikmasi 5- Meme basindan gelen kanli veya kansiz akinti 6- Koltuk altinda görülebilen veya elle fark edilen agrili ya da agrisiz sisliklerin varligi Doç.Dr. Gürsel Soybir, meme kanseri riskinizi test etmeniz için küçük bir test hazirladi. Meme kanser riskiniz nedir? 1- Ilk adetinizi görme yasiniz kaçtir? A) 11 yasindan sonra B) 11 yasindan önce 2- Menapoza girme yasiniz kaçtir? A) 55 yasindan önce B) 55 yasindan sonra 3- Ilk dogum yasiniz kaçtir? A) 30 yasindan önce B) 30 yasindan sonra veya hiç dogum yapmamis iseniz 4- Uzun süre dogum kontrol hapi kullandiniz mi? A) 3 yildan daha az süreli kullanmis iseniz B) 3 yil ve daha uzun süre kullanmis iseniz 5- Uzak akrabalarinizda 1 veya 2 tane meme kanseri var midir? A) Yok C) Var 6- 1 tane yakin akrabanizda (anne, kiz kardes, çocuk) akrabanizda meme kanseri var mi? A) Yok D) Var 7- Birden fazla yakin akrabanizda meme ya da yumurtalik kanseri var midir? A) Yok E) Var 8- Yakin akrabalarinizda iki tarafli veya genç yasta (40 yasin altinda) gelisen meme kanseri var midir? A) Yok E) Var Puanlama: A :0 puan, B : 1 Puan, C : 5 puan, D: 10 puan, E: 20 Puan Degerlendirme: 0 Puan: Bir risk faktörünüz yok. Yasam boyu meme kanserine yakalanma oraniniz %10 civarinda. Standart tarama programina giriniz. 1-4 Puan: Hafif risk grubundasiniz. Yasam boyu meme kanserine yakalanma riskiniz %10-15 arasinda. Standart tarama programina giriniz. 5-9 Puan: Orta dereceli risk grubundasiniz. Yasam boyu meme kanserine yakalanma oraniniz yüzde 10-20 arasinda. Standart tarama programina giriniz. 10-19 Puan: Yüksek risk grubundasiniz. Yasam boyu meme kanserine yakalanma oraniniz %20 nin üzerinde. Özel tarama ve takip programina ihtiyaciniz var. 20-59 Puan: Oldukça yüksek bir risk grubundasiniz. Yasam boyu meme kanserine yakalanma oraniniz yüzde 20-85 arasi. Özel tarama ve takip programina ihtiyaciniz var. Meme kanseri gelisme riski nasil azaltilir? 1- Her ay memelerinizi kendiniz muayene ediniz. 2- Varsa risk faktörlerinizi belirleyiniz. Eger bir risk faktörünüz varsa hangi periyotla nasil takip edileceginizi ögreniniz. 3- Yilda bir kere meme hastaliklari ile ugrasan bir cerraha muayene olunuz. 4- 40 yasindan sonra 2 yilda bir kez, 50 yasindan sonra her yil düzenli mamografi çektiriniz. 5- Olabildigince ideal kilonuzu korumaya çalisiniz. Lifli gidalar, bol sebze ve meyveye agirlik veriniz. 6- Düzenli spor yapiniz. 7- Sigara içmeyiniz, asiri alkollü içkiden kaçininiz.

Meme kanseri belirtileri

Meme kanserinin belirtileriMeme kanseri erken döneminde hiçbir belirti göstermeyebilir. Genellikle ağrı da hissedilmez. Kanser ilerledikçe aşağıdaki belirtiler ortaya çıkmaya başlar.v Meme dokusu içinde elle hissedilebilen ve genellikle ağrısız olan bir sertlik ya da şişlik olabilir. Bu gibi kitleler henüz daha elle hissedilemeyecek dönemlerde bile mamografi ile tespit edilebilir.v Koltuk altında şişlik ya da sertlik şeklinde bir kitle olması.v Memede alışılmışın dışında bir ağrı olması.v Memede şişlik, çukurlaşma, düzleşme gibi gözle görülebilen değişikliklerin olması, elle muayenede hissedilemeyen bir kanserin belirtisi olabilir.v Meme büyüklüğünde, şeklinde, yüzeyinde değişiklikler olması, meme sıcaklığında artış, kızarıklık, meme derisinde portakal kabuğu gibi buruşuk bir görünüm oluşması.v Meme başında içeriye doğru çekilme, gamzeleşme, kabuklanma, yara oluşumu, kaşıntı, yanma hissi olması.v Meme başından akıntı olması.v Deri yüzeyinde mermer görünümü oluşması.Memede bu gibi belirtilerden bir ya da birkaçının izlenmesi mutlak bir kanser olduğu anlamına gelmez. Bu belirtiler kanser dışında aşağıda belirtilen hastalıklardan da kaynaklanabilir. Ancak daha detaylı bir araştırma ve kesin teşhis için konunun uzmanı bir doktora başvurulmasını gerektiren durumlardır.Kanser dışında memede ortaya çıkan hastalıklar:Fibrokistik hastalık: Memenin en sık rastlanan hastalığıdır. Kadınların %60’ından fazlasında olduğu tahmin edilmektedir. Fibrokistik hastalık 30-50 yaş aralığında sık olarak ortaya çıkar. Meme elle muayene edildiğinde meme dokusunun içinde mercimek tanesi şeklinde küçük çaplı bir çok şişlikten dolay memenin içi pürtüklü gibi hissedilir. En sık olarak memede üst dış kadranda gelişir, ancak tüm meme dokusu içine de yayılabilir. Kanser riski taşımaz.Fibroadenom: Fibrokistik hastalıktan sonra ikinci sıklıkta görülen meme hastalığıdır. Tek ya da her iki memede, bir ya da birden fazla sayıda olabilir. Genellikle genç yaşlarda ortaya çıkar. Memenin içinde lastik kıvamında, hafif sert, ağrısız, çapı 2-6 cm arası, düzgün yüzeyli iyi huylu kitlelerdir. Cerrahi bir müdahale ile çıkarılarak tedavi edilebilir.İntraduktal papillom: Genellikle meme başı akıntısı ile kendini belli eder. Çok küçük olduğu için dışarıdan elle hissedilmesi zordur. İntraduktal papillom, meme başının altındaki süt kanallarının içinde oluşur, devamlı ve çok miktarda salgı yaptığı için meme başı akıntısına neden olur.Basit kistler: Orta yaşlı kadınlarda daha sık olarak rastlanan bu kistler, zararsız, içi sıvı dolu keselerdir. Çapları 1-2 cm den 5-6 cm ye kadar değişir. Tek ya da her iki memede, bir ya da birden fazla sayıda olabilir.Yağ nekrozu: Meme bölgesinin bir travmaya maruz kalması sonucu yağ dokusunda oluşan harabiyete bağlı olarak ortaya çıkan bir şişliktir.Memede kalsiyum birikimi: Memede kalsiyum birikimi sıklıkla rastlanan bir durumdur. Mamografi çekildiğinde kendini gösterir. Zararlı bir durum değildir, ancak bazen bir kanserin belirtisi olabilir.Mastit: Meme dokusunun iltihaplanmasıdır. Genellikle emziren kadınlarda rastlanır. Memede ağrı, şişlik, kızarıklık ve sıcaklık artışı izlenir.

Gırtlak kanseri tedavi yöntemi

Larenks (Gırtlak) kanseri CA nın nerede olduğuna gırtlaktan başka dokulara yayılıp yayılmadığına (kanserin evresine) ve hastanın genel sağlık durumuna göre değişir. Temelde 3 tür tedavi şekli vardır. Cerrahi (Kanserli dokunun ameliyatla çıkartılması), Radyasyon terapisi (Kanser hücrelerinin öldürülmesi için radyasyon ışınları kullanılması), Kemoterapi (Kanserli hücreleri öldüren ilaç tedavisi).Gırtlak kanserleri genellikle uzun süre organ içinde kalıp daha sonra yakın organlara ve lenf bezlerine yayılırlar. Karaciğer, akciğer, kemik gibi uzak organlara metastaz nadiren görülse de erken teşhis önemlidir.Cerrahi Tedavi: Bu hastalıkta en yaygın olarak kullanılan tedavi şeklidir. Aşağıdaki operasyonlardan biri yapılır:Kordektomi: Bir ses telinin alınmasıParsiyel larenjektomi: Larenksin bir bölümünün alınmasıTotal larenjektomi: Larenksin tamamının alınmasıdır.Bu ameliyatların hepsinde boynun ön kısmında nefes borusuna giden bir delik açılır ve buradan nefes alınması sağlanır. Larenksin tamamı alındığında bu delik kalıcıdır, diğerlerinde ise ameliyat bölgesi iyileştikten sonra kapatılır. Eğer kanser hücreleri lenf bezlerinden yayılmışsa veya yayılma ihtimali veriyorsa boyundaki lenf bezleri de çıkartılır. Bu işleme boyun diseksiyonu adı verilir.Radyasyon Tedavisi: Bu kanser türünde radyasyon ışınları boyna dışarıdan bir cihazla verilir. Her gün belli dozda radyasyon verilmesi 6 hafta sürebilir. Radyasyonun etkisini artırıcı bazı ilaçlar da verilebilir.Kemoterapi: Kanserli hücrelerin öldürülmesi için verilen ilaçlardır. Çoğu hastanede enjeksyon şeklinde verilir.

Gırtlak kanseri belirtileri

Tarama testleri karmaşıklık ve mahiyet açısından değişiklikler gösterir. En yaygın bir şekilde kullanılan testlerin çoğu yüksek risk altındaki kişilerde sık görülen kanser biçimlerini bulacak şekilde tasarlanmıştır. Kanser tarama testleri pratik olmalıdır. Yapılan test, kanseri, tamamen iyileşme şansının hâlâ yüksek olacağı şekilde erken belirlemelidir. Emniyet de önemli bir konudur. Test başlı başına tehlikeli bir sağlık riskini yaratmamalıdır. Bundan yirmi yıl önce meme kanserini belirlemek için kullanılan mamografı işlemi, gövdeyi oldukça yüksek radyasyona maruz bırakıyordu ve kanserin gelişmesinde başlı başına bir faktör oluyordu. Ancak bugün mamografi ile kadınlar yalnızca küçük miktarlarda radyasyona maruz kalmakta, böylelikle muayene daha emniyetle olmaktadır. Kanser için periyodik tarama testleri tüm kanser vakalarında ve çeşitlerinde aynı önleyici değere sahip değildir, örneğin akciğer kanserinde, özellikle eğer sigara içiyorsanız, ara sıra göğüs röntgeninin çekilmesi veya balgam tahlili, yaşamınızı sürdürme şansını belirgin bir şekilde artırmayacaktır. Erken dönemde test etme hâlâ önemli olmasına rağmen, akciğer kanserinde yaşama oranı hâlâ yüzde 15 in altındadır. Sonuç olarak, eğer sigara içiyorsanız veya evinizde veya işyerinizde kimyasal maddelere maruz kalıyorsanız, akciğer kanserinin taranması konusunda öğütlerini almak için doktorunuza başvurunuz. Ancak hastalığın belirtilerini gözlemekten daha önemli olan bir şey, potansiyel karsinojenlere (kansere neden olan maddelere) maruz kalmanızı azaltacak her şeyi denemektir. Sigarayı bırakmak böylesi stratejilerden biridir. Diğer kanserler yaşama oranı belirgin bir şekilde artacak kadar erken teşhis edilebilir. Aşağıda belirtilen kanser tarama testleri, Amerikan Kanser Derneği tarafından önerilen kanser önleme programının bir parça

Karaciğer kanseri teşisi

Günümüzde karaciğerdeki her türlü gelişimi, görüntüleme yöntemleri aracılığı ile saptamak mümkündür. Özellikle risk altındaki hastalar en ucuz ve kolay uygulanabilen yöntem olan ultrasonografi ile takibe alınmalıdır. Bilgisayarlı tomografi (BT), magnetik rezonans görüntüleme (MR), anjiografi başvurulacak diğer yöntemlerdir. Bazen tanıyı kuvvetlendirmek için bu görüntüleme yöntemlerinden birkaçı bir arada kullanılabilir. Kanda, bir tümör belirteci (marker) olan alfa feto protein tayini yapılabilir. Bu testin yüksek çıkması kanser açısından anlamlıdır. Ancak kanser olduğu bilinenlerde bile normal çıkabildiği unutulmamalıdır. Normal çıkması tümör yok anlamına gelmez. Tanıda ortada kalınan nadir vakalarda karaciğerden iğne biyopsisi yapılabilir. Ancak bu sık başvurulması gereken bir yöntem değildir. Biyopsi yapılıp yapılmamasına bu konularda deneyimli bir karaciğer cerrahı karar vermelidir.Bilim adamları, karaciğer kanserini erken aşamada tespit edebilecek ve daha kesin bir teşhis sağlayabilecek basit bir kan testi geliştirdi. Çalışmanın başkanlığını yürüten Belçika'da Flanders Biyoteknoloji Enstitüsü ve Gand Üniversitesi'nden Chitty Chen, halen kullanılan tetkiklerin biyopsiler, görüntüleme ve doktorların kötü huylu tümörleri tespit edebildiği AFP testi olduğunu belirterek, ancak bu yöntemlerin, tümörün ilk aşamada mı, yoksa ileri aşamada mı olduğunu da ortaya koyan yeni test kadar hassas olmadığını kaydetti. Geliştirilen yeni kan testinin hastalara erken teşhis olanağıyla hayatta kalmak için daha fazla şans tanıdığını anlatan Chen, karaciğer kanserinin erken aşamalarında belirti vermediğini anımsattı. Chen, semptomlar ortaya çıktığında karaciğerin görevini yapamaz hale geldiğini ve genelde tedavi için çok geç kalındığını belirtti. Hepatoloji dergisinde yayınlanan çalışmaya göre, araştırmacıların geliştirdiği yeni kan testinde, karaciğer kanserinde ortaya çıkan, proteinlere bağlı şekerdeki değişiklikler tespit ediliyor. Çalışmaya göre, araştırmacılar proteinde ortaya çıkan iki belirli şeker grubunun miktarına göre de tümörün büyüklüğünü belirleyebiliyor.

Karaciğer kanseri tedavisi

Tedavi edilemeyen karaciğer kanserinin sonuçları kötüdür. Böyle bir vakada beklenen yaşam süresi 6-9 ay kadardır. En etkili yöntem tümörün cerrahi olarak çıkarılmasıdır. Cerrahi tedavi yapılabilmesi ise tümörün evresine ve etrafa yayılım olup olmamasına, hastada bir karaciğer hastalığı var ise bunun derecesine bağlıdır. Karaciğer dışına atlamış bir karaciğer kanserinde cerrahinin yeri yoktur. Cerrahinin başarısı tümörün çapı ile de alakalıdır. Çapı <5cm>5cm olanlara kıyasla çok daha iyidir. İdeal şartlarda (<5cm, tek, yayılımı yok ...) yapılan cerrahi çıkarımlardan sonra beklenen 5 yıllık sağ kalım %60 civarındadır. Cerrahi uygulanamayan vakalarda kemoembolizasyon, kemoterapi, alkol enjeksiyonu, radyofrekans ablasyonu gibi yöntemler kullanılabilir. Uygun vakalarda bunlar cerrahi ile birlikte de kullanılabilir.

Karaciğer kanseri nasıl oluşur

Bedenin diğer bölümlerinde başlayıp daha sonra karaciğere yayılan sekonder karaciğer kanseri çeşidi en yaygın olanıdır. Primer karaciğer kanserinin nedeni ise tam olarak açıklanamıyor. Primer karaciğer kanseri riskini artıran başlıca nedenler: • Kronik hepatit B ve C enfeksiyonları • Karaciğerde yara (siroz), genellikle aşırı alkol tüketimine ve nadir olarak vücutta demir eksikliğine bağlı olarak ortaya çıkar, ve hemokromatosis olarak adlandırılır. Ayrıca, anabolik steroidlerin uzun süre kullanımı da karaciğer kanseri riskini artırır. Buna ek olarak, vinil klorid ve arsenik gibi kimyasallara maruz kalmak da kanser riskinin artmasına neden olur.

Bağırsak kanseri tedavisi

Herbalist BOZKURTBEY bitkisel reçetesi, operasyon sonrası kemoterapi ile birlikte ya da kemoterapinin hemen ardından kullanılabilir hatta bazı vakalarda ameliyattan önce ya da ameliyat yapılmadan da uygulanabilir. israil, Kanada, ingiltere gibi ülkelerden ithal edilen bitki özleri, kişiye özel bir kokteyl haline getirilir ve bazı farklı tıbbi bitkiler ve bitkisel vitaminler eklenerek elde edilen karışım sizlere 24 saat içinde kargo ile ulaştırılır.Hastalığın gidişatına göre 2 ayda bir bu reçeteler değiştirilerek uygulanır.Kanser markerları 4 ile 6 arasında tamamen normal seviyeye inmekte, tümör küçülerek 6 ile 8 ayda tamamen kaybolmaktadır. %70lere ulaşan başarı oranı ile hastayı kurtaran bu formül, Bozkurt Bey’in 15 yıllık çalışmasının ürünüdür.Tedavinin yaklaşık iki aylık döneminin fiyatı, hastalığın ve hastanın durumuna göre 1500-2000 Euro civarında değişmektedir.BARSAK KANSERiNDE ÇARESiZ DEĞiLSiNiZ. 1992'DEN BERi BiNLERCE ÇARESiZ iNSAN BU ÖLÜMCÜL HASTALIKTAN TAMAMEN KURTULARAK ŞiFA BULDU!

Barsak kanseri belirtileri

Tuvalet alışkanlıklarında değişiklik, Sık kabızlık ve ishal durumu, Geitanın (dışkının) kanlı olması veya anüsten kan gelmesi. Sık tuvalete çıkma ve barsaklarda gaz sancısı, aşırı zayıflama ve kansızlık.Bu ve benzeri durumların 10 günden fazla devam etmesi ya da zaman zaman tekrarlanması durumunda mutlaka bir doktora başvurunuz.Tarama testleri ile hastalık oluşmadan ya da başlangıç safhasında saptanabilmekte ve tam şifa sağlanabilmektedir. Genelde barsaklardaki poliplerden gelişen kolon kanseri günümüz tıbbının gelmiş olduğu teknolojik seviye sayesinde tanı yöntemleri artmış, erken teşhis ve tedaviyle iyileşme oranları en yüksek CA türleri arasına girmiştir.Poliplerin zamanında tespit edilerek kolonoskopi ile alınması çok önemlidir.

Barsak kanseri nedir?

Risk Grubu:Genelde 45 yaş üstü ve genetik olarak yatkın olanlar, ülseratif kolit rahatsızlığı bulunanlar, alkol ve sigara bağımlıları, egzersizden uzak yaşayanlar, kırmızı et ağırlıklı hayansal proteinli gıdalara düşkün olanlar, sebze-meyve tüketimi az olanlar.

Bağırsak Kanseri Belirtileri

KOLOREKTAL (KALIN BAĞIRSAK VE REKTUM) KANSER* Uyarıcı Belirtiler:Herhangi bir rektal (makattan gelen) kanama veya dışkılama alışkanlıklarında uzun dönemli değişiklik.* Kanser Riski Faktörleri:Aile üyelerinden birinde geçmişte kolorektal polip (iyi huylu tü-moral oluşum) veya kolorektal kanser veya kronik ülserleşmiş kolit olması.* Check-up Kuralları:Kırk yaşın üzerinde olan kadın ve erkeklerin her yıl rektal muayeneden geçmesi gerekir. Bundan öte elli yaşın üzerinde olan erkek ve kadınların en azından iki yılda bir sigmoidoskopik muayeneden geçmesi (sigmoidoskop ile kolon içinin muayenesi) ve her yıl kan bulunup, bulunmadığının kontrolü için feces (dışkı) testini yaptırması gerekir.

Pankreas Başı Kanseri Bitkisel Tedavisi

BOZKURTBEY tanı konduktan hemen sonra ve sarılık görülmeden, ya da operasyonla safra yolu açılıp sarılık giderildikten sonra, bitki özleri tedavisi önermektedir. ilk 2 aydan sonra ölümcül tehlike geçer ve hastalık negatif bir seyir izlemeye başlar. Ağrılar azalır, yapılan tetkiklerde ise CA markerlarının düşmeye başladığı gözlenir. Doktorunuzla birlikte takip edilebilecek bu gelişme, 2nci iki aylık devrede tümörün ufalarak kanserli hücrelerin apoptosiz olmasıyla devam eder. Bitkisel reçetelerin kullanılmaya başlandığı ilk haftalar ishal, ateş ve ağrılarda artış belirlenmiştir. 6 ay sonunda pankreas başı CA ve adinokorsinom hücre türlü Pankreas CA, çok büyük yüzdelerle stabilize olarak, hayatlar kurtulmaktadır.Herbalist Bozkurt Bey’in yurtdışından ithal edilen bitki özleriyle formüle edilen bu kokteyller ilgili firma tarafından size kargo ile gönderilebileceği gibi, şahsen de alabilirsiniz. Her tür kanserde olduğu gibi, zaman çok önemli olup, ilk bir ay bitki özlerini kullanabilen hastaların %50si yaşama dönmektedir. Klasik tedavilerle birlikte kullanılabilen bu reçetenin 2 aylık dönemsel ücreti 2000 Eurodur. Pankreas kanserinde uygulanabilen medikal tedavilerin içinde en başarılı olandır. Bu hastalıktan kurtulan yüzlerce insan bunun en kolay göstergesidir.

Pankreas Başı Kanseri Bitkisel Tedavisi

BOZKURTBEY tanı konduktan hemen sonra ve sarılık görülmeden, ya da operasyonla safra yolu açılıp sarılık giderildikten sonra, bitki özleri tedavisi önermektedir. ilk 2 aydan sonra ölümcül tehlike geçer ve hastalık negatif bir seyir izlemeye başlar. Ağrılar azalır, yapılan tetkiklerde ise CA markerlarının düşmeye başladığı gözlenir. Doktorunuzla birlikte takip edilebilecek bu gelişme, 2nci iki aylık devrede tümörün ufalarak kanserli hücrelerin apoptosiz olmasıyla devam eder. Bitkisel reçetelerin kullanılmaya başlandığı ilk haftalar ishal, ateş ve ağrılarda artış belirlenmiştir. 6 ay sonunda pankreas başı CA ve adinokorsinom hücre türlü Pankreas CA, çok büyük yüzdelerle stabilize olarak, hayatlar kurtulmaktadır.Herbalist Bozkurt Bey’in yurtdışından ithal edilen bitki özleriyle formüle edilen bu kokteyller ilgili firma tarafından size kargo ile gönderilebileceği gibi, şahsen de alabilirsiniz. Her tür kanserde olduğu gibi, zaman çok önemli olup, ilk bir ay bitki özlerini kullanabilen hastaların %50si yaşama dönmektedir. Klasik tedavilerle birlikte kullanılabilen bu reçetenin 2 aylık dönemsel ücreti 2000 Eurodur. Pankreas kanserinde uygulanabilen medikal tedavilerin içinde en başarılı olandır. Bu hastalıktan kurtulan yüzlerce insan bunun en kolay göstergesidir.

Pankreas kanseri tedavisi

Pankreas kanseri tedavisi

Pankreas kanserinin klasik tıpta maalesef kalıcı tedavisi yoktur. Klasik tedavilerdeki amaç, hastanın ömrünü bir süre daha uzatabilmek ve ıstırabını azaltmak yönündedir.Pankreas tümörlerinde cerrahi tedavi uygulanarak pankreasın bir bölümü çıkarılabilir. Tümör gövde ve kuyrukta yer alıyorsa cerrahi girişim zor değildir ; pankreas başı tümörlerinde ise pankreas başının yanı sıra safra kesesinin , oniki parmak barsağının ve midenin bir bölümünün de çıkarılması gerektiğinden tedavi daha karmaşıktır. Daha sonra , sindirim kanalının bütünlüğünü korumak için sağlam kalan safra yolları ile pankreas yollarının sindirim kanalına boşalmasını sağlamak gerekir. Radyoterapi ve kemoterapi önerilebilir.Ancak bu uygulamalar bu güne kadar radikal bir sonuç vermemiştir. Onkoloji doktorlarının çok zor durumda kaldığı bir sorundur.Kısa süre içerisinde tümör büyüyerek safra yolunu tıkayıp karaciğeri devre dışı bıraktığından,alınan besinlerin karaciğerde değerlendirilerek 12 parmak barsağına gönderildiği noktada tıkanma olduğundan karaciğer ve safra kesesi devre dışı kalıp,billuribin kana geçmektedir.Bunun sonucunda kanın yapısı bozularak beyinsel ve tüm organsal faaliyetlerde aksamalar meydana getirdiği gibi,tüm deri rengini de sarı renge boyamaktadır.Bu durumda yine zaman kazanmak ve safra yollarının sindirim kanallarına boşalmasını sağlamak için ameliyatla drenaj açılmaktadır.Bu da elbette bir çözüm olmamaktadır

pankreas kanseri belirtileri

Pankreas kanseri belirtileri
Kilo kaybı, iştahsızlık, karaciğer büyümesi, ciltte kaşıntılar, halsizlik ve ağrılardır. Fakat genelde semptom göstermediği için kanser tespit edilen hastalar terminal döneme gelmiş olduklarından çoğunlukla 6 ayda hayatlarını kaybetmektedirler ingiltere’de kanser araştırmaları merkezi klinik denemeler şefi Kate low yaşam süreleri genellikle aylarla ölçülmektedir demiştir.

Böbrek kanserinin bilinen risk faktörleri

Böbrek kanserinin bilinen risk faktörleri:
Sigara Aile öyküsü Diet Yüksek tansiyon Şişmanlık Mesleki risk faktörleri: Çelik endüstrisi, petrol, kadmiyum, kurşun endüstrisi çalışanları ve asbestoza maruz kalanlarda böbrek kanseri riski artmaktadır. Radyasyon Diyaliz: Kronik böbrek yetmezliği nedeniyle uzun süreli hemodiyaliz programında olan hastalarda böbrek kisti ve böbrek kanseri riski daha fazladır. Genetik: Von Hippel-Lindau hastalığı genetik geçişli bir hastalık olup beraberinde iki taraflı böbrek ve diğer bazı organlarda kanser ortaya çıkması söz konusu olabilir. Bu hastalar ve ailesi yakından izlenmelidir. Böbrek kanserinin belirtileri Böbrek kanserleri erken dönemlerinde sıklıkla herhangi bir belirti veya şikayet oluşturmaz. Böbrek kanserinin büyümesi ile birlikte bazı belirtiler ortaya çıkabilir.Bunlar; İdrarda kan varlığı, gözle görülebilen kanama veya sadece idrar tahlilinde görülebilen mikroskobik kanama şeklinde olabilir. Böbrek bölgesinde muayenede ele gelen kitle İştahsızlık Kilo kaybı Tekrarlayan ateş Devamlı olabilen yan ağrısı Genel halsizlik ve kendini kötü hissetme Tansiyon yükselmesi, kan değerlerinde normalin altına inme (kansızlık) de böbrek kanserlerinde görülebilir.Yukarda bahsedilen belirtiler böbrek kanseri dışındaki hastalıklarda da gözlenebilir. Bu belirtileri olan kişiler doğru teşhis ve tedavi için en kısa zamanda bir üroloji uzmanına başvurmalıdır. Ancak unutulmamalıdır ki erken dönem böbrek kanserlerinde hiçbir belirti olmayabilir. Bu nedenle doktora başvurmak için yukarda bahsi geçen belirtilerin ortaya çıkması beklenmemelidir. Zira erken dönemde yakalanan böbrek kanserlerinin tedavi başarısı ve buna paralel olarak da tedavi sonrası yaşam süresi çok daha yüz güldürücü olur.Bobrekler, karin ust bolgesinde bulunan ve idrari olusturan bir cift organdir. Olusan idrar ureter adi verilen iki ince borucuk araciligiyla idrar kesesine aktarilir. Bobrekler sirtta gogus kafesinin iki yaninda yer alirlar ve kuvvetli sirt adaleleri ve alt kaburga kemiklerince dis etkilere karsi korunurlar. Etrafinda Gerota kilifi adi verilen kalinca bir kilifla kapli olup ayrica da ust yuzeyi tipki bir elmanin dis kirmizi kabugu gibi bir zarla kaplidir. Ana atardamar (Aorta)dan gelen bir damarla kanlanirken, toplayici damari ana toplar damarlara (Vena Kava) bosalir. Vucutta metabolizma sonrasi olusan zararli maddeleri ve fazla suyu idrar yoluyla uzaklastirmak ana gorevidir. Bunun yanisira kan basincini (tansiyon) ayarlamada ve kan yapiminda da rol oynarlar. Bobrek kanseri genellikle 50-70 yaslari arasinda ortaya cikar. Erkekte kadina gore 2-3 kat daha fazla gorulur. Bobrek kanserinin nedeni henuz tam olarak bilinmemektedir. Bobrek kanseri turlerini iyi huylu ve kotu huylu olmak uzere 2 guruba ayiririz. Bobrekte en sik gorulen kitle basit bobrek kistleridir. Bobrek kisti iyi huylu bir kitle olup kanserden tamamen farklidir. Cogu zaman raslantisal olarak ortaya cikan bobrek kistleri insan yasamini hicbir zaman tehdit etmez. Bobrek kisti saptanan hastalar gereksiz yere panige kapilirlar ve tedavi arayisi icine girerler. Gercekte bobrek kistleri cogu zaman tedaviyi bile gerektirmezler, yalnizca izlemek hemen daima yeterli olur. Bobrek kanseri ise kotu huylu bir kitle olup, bobrek kistlerinin aksine insan yasami icin tehdit olusturabilmektedir. Renal hucreli kanser, bobrekte kani suzen ve idrar olusturan dokulardan koken alir. Bobrek kanseri buyudukce etrafinda yer alan lenf bezeleri, karaciger, kalin barsak ve pankreasa yayilabilir. Bunun yaninda, ana tumorden kopan tumor parcalari vuCudun diger uzak taraflarina giderek yerlesebilir (Metastaz).Bobrek kanserinin bilinen risk faktorleri:-Sigara-Aile oykusu-Diet-Yuksek tansiyon-Sismanlik-Mesleki risk faktorleri: Celik endustrisi, petrol, kadmiyum, kursun endustrisi calisanlari ve asbestoza maruz kalanlarda bobrek kanseri riski artmaktadir.-Radyasyon-Diyaliz: Kronik bobrek yetmezligi nedeniyle uzun sureli-Hemodiyaliz programinda olan hastalarda bobrek kisti ve bobrek kanseri riski daha fazladir.-Genetik: Von Hippel-Lindau hastaligi genetik gecisli bir hastalik olup beraberinde iki tarafli bobrek ve diger bazi organlarda kanser ortaya cikmasi soz konusu olabilir. Bu hastalar ve ailesi yakindan izlenmelidir. Böbrek kanserinin tedavisi Böbrek tümörünün tedavisi hastanın yaşı, genel sağlık durumu ve kanserin yayılım derecesine (evre) göre belirlenir. Böbrek kanserlerinde birinci basamak tedavi cerrahi yöntemle mevcut kanserli dokunun tamamen çıkarılmasıdır. Ancak unutulmamalıdır ki cerrahi ile tam tedavinin sağlanabilmesinde kanserin derecesi ve evresi çok önemlidir. Erken saptanabilen böbrek kanserlerinde cerrahi ile tam tedavi sağlama şansı oldukça yüksektir. Kanserin evresi, büyüklüğü ve sayısına göre değişmek üzere ya radikal operasyon ile böbrek, böbrek üstü bezi ve etrafındaki zar ve yağ tabakaları ile birlikte tamamen çıkartılır (radikal nefrektomi) yada kısmi olarak yalnızca tümörün çıkarılması (parsiyel nefrektomi) söz konusu olabilir. Cerrahi teknik cerrah tarafından belirlenmek üzere açık operasyon yada laparoskopik denilen kapalı yöntemle olabilir. Kalan böbrek normal ise, hastalıklı böbreğin alınması böbrek fonksiyonları açısından her hangi bir sorun yaratmaz. Cerrahi tekniğe bağlı olmak üzere hasta genellikle ameliyattan sonra 3-4 günde hastaneden çıkarılabilir. Hastaneden çıktıktan sonra rahatlıkla normal günlük aktiviteye geçilebilir. Çıkarılan örnekler histopatoloji yöntemiyle incelenir ve tümörün cinsi, karakteri ve yayılım derecesi belirlenir. Bu, hem tanıyı kesinleştirir hem de yayılım hakkında bilgi verir. Kanser Gerota kılıfı içinde ise hastaların büyük kısmında başka ek bir tedaviye gerek kalmaz. Eğer tümör kılıfın dışına çıkmışsa yada başka yerde de mevcutsa cerrahi sonrası ek bir tedavi gerekecektir. Ameliyattan sonra hastalığın derecesine göre gerekirse immünoterapi denilen ek bir tedavi yöntemine başvurulabilir. Biyolojik tedavi (immunoterapi): Aslında vücutta da doğal olarak üretilen savunma sisteminin silahları olarak nitelendirilebilecek maddelerin Dışarıdan vücuda verilmesi suretiyle biyolojik yapının daha iyi kullanılması ve güçlendirilmesi amaçlanmaktadır. Bu maddelerin uygulanması doktor tarafından belirlenen bir program dahilinde olmaktadır. Yan etkileri nedeniyle son derece dikkatli ve deneyimli merkezlerde uygulanması uygundur. Biyolojik tedavi sırasında hasta yan etkilerinin izlenebilmesi için çoğu kez hastanede kalır. Bu tedaviler yan etki olarak kas ağrısı, halsizlik, dikkat kaybı, ateş, kusma ve ishale neden olabilir. Hastalar genelde kendilerini çok yorgun hissederler. Bazılarında deri dökülmesi olur. Bu problemler çok ciddi olabilir ama tedavi bitince bu etkiler kaybolur. Kemik tutulumu olan hastalarda bölgesel ışın tedavisinden de (Radyoterapi) faydalanılır. Radyasyon tedavisi: Radyasyon tedavisi vücut dışındaki radyoaktif bir kaynaktan gelen yüksek enerji içeren ışınların kanser hücrelerini öldürmek için kullanılmasına dayanır. Kemoterapi: Kemoterapi kanserli hücreleri öldürmek için ilaç kullanılmasıdır. Diğer bir çok kanserde etkili olmasına rağmen böbrek kanserinde çok sınırlı bir etki gösterir. Buna rağmen araştırmacılar yeni ilaç ve ilaç kombinasyonlarını denemektedirler. Hormon tedavisi: Hormonlarla hücrenin büyümesi kontrol altına alınmaya çalışılır. Hormon tedavisi ilerlemiş böbrek kanserlerinde kullanılır. Akılda tutulması gereken önemli bir nokta da böbrek kanserlerinde cerrahi tedavi sonrası uzun yıllar boyunca düzenli takiplerin hastalığın kontrolü açısından önemli olduğudur.